İman hizmeti ve hainlik ithamı

Eşref Edib, 1952'de Gençlik Rehberi Mahkemesi için İstanbul'a gelen Üstad Bediüzzamanla uzunca bir röportaj yapar. O röportajın bir yerinde şu sarsıcı ifadeyi kullanır Hz. Bediüzzaman: "Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor."

Devam eden ifadelerden açıkça anlaşılıyor ki, burada kastedilen manevî buhran, bütün beşeriyeti etkisi altına alan "dinsizlik-imansızlık" cereyanıdır.

Bu dehşetli tehlikeye karşı Hz. Bediüzzaman "Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum" diyor. 1

Hakikaten de onun asıl davası budur. Bütün ömrünü de aynı istikamette sarf etmiştir. Geri kalan diğer bütün meseleler, bunun yanında tali derecede kalmıştır.

Buna rağmen, o mübarek zât, yaşadığı dönemde, hatta günümüzde bile maksadının aksiyle itham edilmiştir. Keza, türlü isnat ve iftiralara maruz kalmıştır. Hakkında türlü dedikodular üretilmiş, kimileri tarafından da hainlikle suçlanmıştır.

Nitekim, günümüzün istikrarsız siyasetçilerinden Muharrem İnce, mükerrer defadır aynı suçlamada bulunmaya devam ediyor.

Kemalist geçinen bu kararsız siyasetçiye sormak lâzım: Siz bu "hainlik" suçlamasını neye göre yapıyorsunuz Elinizde geçerli bir delil, bir belge var mıdır Said Nursî ve eserleri asgarî elli sene boyunca asgarî iki bin mahkemeden geçti. İstisnasız bütün mahkemeler beraatle neticelendiği halde, siz ne hakla tutup böyle bir suçlamada bulunuyorsunuz Siz ve sizinle aynı ideolojide olanlar, kendinizi yargının üstünde mi görüyorsunuz İki bin mahkemenin bulamadığı "hainlik" suçunu siz mi buldunuz Şayet yaptığınız bu ithamı ispat edemezseniz, o takdirde aynı itham size dönmez mi Şunu biliniz ki, bir insanı haksız yere suçlayıp itham eden kimse, aynı ithamın altına kendisi girmiş olur.

«

Muharrem İnce gibi tükeniş içine girmiş siyasetçilerin suçlamalarına kim inanır, kim itibar eder Hiç şüphesiz, sayıları son derece azdır. Dolayısıyla, attıkları çamur tutmaz. Ama, yine de meydanın boş olmadığını onlara bir şekilde ihsas ettirmek icap ediyor.

Bununla beraber, Said Nursî'nin asıl gaye ve maksadının iman hizmeti olduğunu her vesileyle söylemek ve bunu insanlık âlemine duyurmak lâzım geliyor. Hem, öyle bir iman hizmeti ki, Said Nursî, kendisine düşmanlık eden, hatta idamını isteyen kimselerin bile imanlarının kurtulması için elinden geleni yapmaya çalışmıştır. Meselâ, idamını isteyen bir savcı için "O savcı, Risâle-i Nur ile imanını kurtarsın, ben ona da hakkımı helâl ederim" diyebilmiştir.