Hakikî tarihin şahitliği

Değerli bir ağabeyimiz tarafından tarihle ilgili bize uzunca bir metin gönderildi. Ağırlıklı olarak Osmanlı tarihine dair; ama, yanlışlarla doğruların alabildiğine karıştırıldığı bir metin.

Sahibi-yazarı belirtilmemiş olan bu karmaşık metnin okunup tarafımızdan gerekli değerlendirmelerin yapılması isteniyor.

Biz de baktık, okuduk. Okurken canımızı sıkan bir dizi yalan-yanlışlara rağmen, yine de kendi bilgi ve bakış açımıza göre bir değerlendirme yapmaya çalışalım inşallah.

İnternette bir hayli dolaştırılan ve çokça paylaşıldığı anlaşılan söz konusu metin, "Osmanlı Devletini 1299 yılında Oğuz Türklerinin Kayı Boyu kurmuştur" ifadesiyle başlıyor.

Ardından teknik bazı bilgiler sıralanıyor. Özetle: "1579'a kadar yükselme, bu tarihten 1699'a kadar duraklama, bu tarihten 1919'a kadar da gerileme dönemleri yaşanmış ve yıkılmıştır" ifadesi kullanılıyor.

Teknik detaylar, tarihçiler ve araştırmacılar tarafından tartışmalıdır. Biz burada o tartışmalara girmiyoruz. Yalnız burada şu bilgiyi netleştirmekte fayda var: Osmanlı Saltanatının bitiş tarihi 1919 değil, kesin ve de resmî bilgi olarak 1 Kasım 1922'dir.

Şimdilik yazanı bizce meçhul olan o yazı metnindeki asıl fecaat şu ifadelerle başlıyor:

"Gerçekte iki farklı Osmanlı var. Halifeliğe kadar olan Osmanlı (1299-1517) ve Halifelikten sonraki Osmanlı."

Ana fikri "Hilâfete muhalefet", hatta düşmanlık üzerine kurulu olan bu yazı şöyle devam ediyor: "1517 tarihinde Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı... Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı..."

Sadece Hilâfetle, Araplarla, Kürtlerle değil, İslâm dini ile de arası hiç iyi olmayan bir zihniyetin mahsulü olan yazıda, ayrıca "Türkler için her şey güzel gidiyordu; ta ki, Halifelik sevdasına düşülene kadar" şeklinde bir ifade kullanılıyor ki, bu asıl niyeti daha da açığa çıkarmış oluyor.

Devamında, hakikatle ve tarihî gerçeklikle hiç bağdaşmayan bir dizi saçmalıklar sıralanıyor. Meselâ "Yavuz Sultan Selim'in akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlisî" ifadesi kullanılıyor ki, okuyunca "Yok deve..." demekten alıkoyamıyorsunuz kendinizi.

Bir kere, İdris-i Bitlisî "Şeyh" değil. Âlimdir, tarihçi ve diplomattır. İstanbul'a da İran'dan Şah İsmail'in elçisi olarak geldi. Ondan (1501) önce de Özbek Hanlığında görevli bir bilgin idi. Bir diğer nokta, İdris-i Bitlisî, Sultan Selim'in akıl hocası değil, Kürt aşiretlerinin Osmanlı'ya entegrasyonu için üstün gayret sarf eden bir danışman ve diplomat hüviyetini taşıyan itibarlı bir şahsiyettir. Daha sonra da, beyitlerle "Heşt Behişt" isimli Osmanlı tarihini yazmıştır.

Osmanlı Devletine ve Türk milletine büyük hizmeti geçen bu şahsiyet, Kemalist fikirli kimseler tarafından takdir edilmek bir yana, neredeyse dışlanıp tekdir ediliyor.

Şimdi "yalancı tarih"i konuşturmaya devam etmek yerine "hakikî tarih"in şahitliğine bakalım. Zira "Hakikî vukuatı kaydeden tarih, hakikate en doğru şahittir."

Yazarı meçhul o mahut yazıdaki iddiaya göre, Osmanlı yönetimi Hilâfeti devralmakla koca devleti çöküşe ve batmaya doğru götürmüştür. Şayet "Hilâfet" yerine "Türklük" esas alınsaymış, koca imparatorluk öyle erken batmazmış. Falan-filan...