Hak daimî, kuvvet geçici

Vicdanî huzur için, her daim hakkı aramak ve hakka dayanmak gerektir.

Yerine göre kuvvet de lâzım. Fakat, o kuvvet hem aklın elinde olmalı, hem de hakkı tutmak ve hakkı galip getirmek için kullanılmalı.

Kuvvetin başka türlü istimâli, meselâ tahakküm âleti gibi kullanılması, zamanla "güç zehirlenmesi" denen bir vaziyete inkılâp eder. Hatta, bumerang gibi döner, sahibini örselemeye başlar.

Onun için, kimse elinde bulunan, yahut bir şekilde ele etmiş olduğu kuvvete güvenmemeli. Onu tahakküm vasıtası olarak kullanmamalı.

ünkü, kuvvet denilen şey muvakkattir. Kimsenin elinde daimî bir sûrette durmuyor. Dünya ve insanlık tarihinde kuvvetin daimî olduğuna dair bir örnek yoktur.

Bu mesele, mevsimlerin değişmesi gibidir. Yani, tarih boyunca şahıslar, zümreler, şirketler, aşiretler, partiler, hanedanlar, hatta devletlerin kuvvet dengesi hep değişe gelmiştir ve bu değişim kıyamete kadar da devam edecek.

«

Asya Hunları, bir zamanlar inlilerin korkulu rüyâsıydı. Sıklıkla saldırıya geçiyorlardı. Nitekim, koca in Seddi, yaşanan o korku belâsı ve ikide bir nükseden saldırı tehlikesini önlemek için inşa edildi. İki taraf arasındaki kuvvet dengesi, zaman içinde tamamen tersine döndü. Asya Hunlarından geriye, sadece tarihin kalıntıları-buluntuları kaldı.

«

Moğollar, bir zamanlar etrafa korku ve dehşet saçıyordu. Defalarca yenildikleri Harzemşah ülkesini tarumar ettikten sonra gelip Anadolu Selçuklularına komşu oldular. Kısa süre sonra Selçuklu Devletini de yıkarak Bağdat'a yöneldiler. Abbasî Devletini ortadan kaldırarak hem orada, hem gittikleri her yerde katliâm yaptılar. Gaddar-hünhar Cengiz ve Hülâgü'dan geriye sadece "zulmün hikâyesi" kaldı.

«

Sovyet Rusya'nın Kızıl Ordusu, 1979 senesinin tam da Aralık ayı sonlarında bütün kuvvetiyle yüklendiği Afganistan'ı işgale başladı. Elindeki o gün için her türlü modern silâhı kullanarak sayısız masumun kanını döktü. Dünyanın belki de en ilkel, en fakir halkının direnişi karşısında nihayet geri çekilmek zorunda kaldı. Kızıl ejderha, orada diş ve pençesinden oldu. Kısa süre sonra, komünizmle birlikte Kızıl Ordu da dağıldı.

«

Osmanlı Hanedanına, dünya tarihinin en uzun ömürlü devleti nasip oldu. Zamanla dünyanın süper gücü haline geldi. Üzerinde güneşin batmadığı bir saltanat kurdu. Sonunda kendi paşalarıyla karşı karşıya geldi. Yaşanan iç ihanetler sebebiyle, altı asırlık ata toprağını terk etmeye mecbur kaldı. En güçlü konumdan en zayıf hale düşmenin kahrını yaşadı. Gücünü kaybetmekle beraber, hakka inanan bir neseb-hanedan olduğu için, yine rahmetle anılıyor, minnetle yâd ediliyor. Özetle, Osmanlı, kuvvet yönü itibariyle öldü, ama hak tarafı itibariyle gönüllerde yaşamaya devam ediyor.