Demokrasi düşmanı cuntalar

Bugün 12 Mart Muhtırasının yıl dönümü. O dönemde darbe yapmaya hazırlanan iki komita vardı: Darbe manyağı Cemal Madanoğlu 9 Mart Cuntası ile komuta kademesindeki 12 Mart Cuntası.

Komuta kademesi, güya Madanoğlu Cuntasının önünü almak için harekete geçti. Lâkin, onlar da muhtıra vererek hükümeti istifaya zorladı. Şayet hükümet istifa etmezse, darbe yapıp yönetime el koyacaklarını bir bildiri ile deklare ettiler.

Neticede, seçimle gelen Demirel hükümeti istifa etti. Siyaset kurumu ve nazenin demokrasi çok ağır bir darbe aldı. Kısa ömürlü teknokrat ağırlıklı kabineler kuruldu. Ara rejim, bir süre sonra kara rejime döndü. Hiçbir hükümete güven kalmadı. Koalisyondan da beter yönetimler geldi-gitti. İstikrarsız ucûbe yönetimler, 1980 darbesine bile meze oldu ve malzeme olarak kullanıldı.

Cuntacılar ile demokrasi düşmanları birbirinin velinîmeti gibidir. Birbiriyle bilgi alışverişinde bulunur, birbirine destek ve kuvvet verirler. Aynı şekilde, bunlar birbirine karşı şahitlik eden "şıracı ile bozacı" gibidirler. Dahası, bunlarda yalancılık, sahtekârlık, riyakârlık, zulümkârlık had safhada revaç bulur, işlem görür.

Yakın tarihteki tabloları gözümüzün önüne getirince, bütün bunların net resimlerle göründüğünü çok iyi hatırlamaya başlıyoruz. Bilhassa, 12 Eylül Darbesi dönemini...

Darbe cuntası, demokrasiyi yeniden rayına oturtacaklarını, her şeyin daha iyiye doğru gideceğini söyleyip durdular. Oysa, durum tam tersine oldu. Aradan kırk küsûr sene geçtiği halde, ne demokrasi gelişme gösterdi, ne ülke huzura, sükûna erişti. Bu da gösteriyor ki, her darbe, kalkışma, yahut muhtıra, ülkeyi 30-40 yıl geri götürüyor.

İlk demokrasinin (I. Meşrutiyet, 1876) ilân edilmesinden sonraki bütün darbeler, muhtıralar, parlamentonun askıya alınması, yahut fesh edilmesi, maalesef hep aynı zakkum meyvesini verdi. Öyle ki, bunun hayırlı netice veren bir tek istisnası dahi yoktur. Darbelerin tamamı şer ve tahrip hesabına geçti.

1908'de yapılan seçimlerinden ardından, Aralık ayında Meclis (30 yıl sonra) yeniden açılmış oldu. Ancak, mutlak çoğunluğunu İttihatçıların teşkil etmiş olduğu parlamentoda, hükümet kuracak kadar olsun "devlet adamı" seviyesinde yetişmiş kabiliyet bulunmuyordu. Zira, mebusların çoğu kendini bilek zoruyla seçtirmiş olup, siyasetin ve bilhassa diplomasinin dilinden pek anlamıyorlardı.