Demokrasi amaç mı, araç mı

Dindar kesimin demokrasiye bakışı çeşit çeşittir:

Bir kısmı demokrasiyi küfür rejimi olarak gördüğü için kökten karşıdır. Bir kısmı, demokrasiyi iktidara gelme, iktidarda kalma aracı olarak gördüğü için, işine geldiği gibi yorumluyor. Sayıca az bir kısmı ise, demokrasiyi, eski tabirle meşrutiyetin karşılığı olarak kabul edip, onu ülke yönetimi için vazgeçilmez bir değer olarak görüyor.

Bu son kısmın içine Nur Talebeleri ekseriyetle dahildir denilebilir. Ayrıca, şunu da söylemek mümkün: Nur Risâlelerini okumayan ve Üstad Bediüzzaman'a meslek-meşrep muhalefeti bulunan kimseler, demokrasi ile, hatta bir kısmı hürriyet ve cumhuriyet ile de problemlidir.

Üstad Bediüzzaman'ın ortaya koymuş olduğu siyasî ölçüler ile problemli olanların, I. ve II. Meşrûtiyet dönemine dair yorum ve değerlendirmelerine bakıldığında, bunların aynı zamanda birer "hürriyet-meşrûtiyet-demokrasi düşmanı" kesildiğini görmek hiç zor değil.

Meselâ, muhtelif formatlarda yazdıklarına bakıldığında, Sultan II. Abdülhamid'in 1878'de I. Meşrûtiyeti askıya almasını, Meclisi Mebûsan'ı kapatmasını, Anayasayı (Kanuni Esâsî) yürürlükten kaldırmasını ve hatta fikir hürriyetini yasaklama mahiyetindeki 30 yıllık siyasî tatbikatını hararetle alkışlıyor, savunuyor ve sahip çıkıyor. Üstelik, daha da ileri giderek şunları söylüyor: "Sultan Abdülhamid, daha o zaman (1878) dizginleri dirayetle eline almasaydı, devlet daha o zaman batmış olacaktı."

(Bkz: K. Mısıroğlu; Sultan II. Abdülhamid, Sebil Yayınları)

Aynı kitapta, Mehmet Akif'le birlikte Üstad Bediüzzaman'ın hürriyetmeşrûtiyet yanlısı tutumları "cidden üzücü" bulunduğu ifade edilirken, Bediüzzaman Hazretleri ise, bu sakim anlayışın ne derece zarar verdiğini şu ifadelerle izah ediyor: "Din, dahilde menfî (baskıcı) tarzda istimal edilmez. Otuz sene halife olan bir zât (Abdülhamid), menfi siyaset nâmınaistifade

edildi zannıylaşeriata gelen tecâvüzü gördünüz." (Sünûhat, YAN, s. 67)

Konu iyice tahlil edildiğinde, bazı temel farklar da kendiliğinden ortaya çıkıyor. Yani, demokrasiyimeşrutiyeti araç olarak gören kimi dindarlar, kapalı ve baskıcı rejimin devamından yana tavır koyarlarken, Üstad Bediüzzaman ise, tam tersine hür, şeffaf ve açık rejimden yana tavrını koymuştur.

Evet, hiç tereddütsüz, Said Nursi, hayatı boyunca ve daima "İstibdâda karşı mücâdele etmiş, hürriyet ve demokrasinin tesisine çalışmıştır" (Bkz: Tarihçei Hayat, s. 567; 1952 Gençlik Rehberi Mahkemesi.)