Cifir ilmi ve ebced hesabı

Risale-i Nur'da cifir ilmi (ilm-i cefr) ve ebcedî hesaba dair muhtelif bahisler var. Bilhassa Birinci Şua ve Rumûzât-ı Samedaniye gibi risalelerde bu ilim yeterince istimal edilmiş.

Dahası, Rumûzât-ı Samedaniye'nin bir ismi de "Hurûfât-ı Kurâniye Risâlesi"dir. Yani, ilm-i cifir ve hesab-ı ebcedî ile Kur'ân'ın tabir ve harflerinden birçok mana istihraç ediliyor.

«

Cifir ve ebced ilmi, harflere rakamlar yüklenmek sûretiyle icra edilir. Tarih düşürme çalışmaları da bu ilme dayanır. Bir dönem "harfler ilmi" diye isimlendirilmiş; bazıları da bunu "Hurûfîlik" diye nitelemiş.

Birçok meselede olduğu gibi, bu ilim dalında da cehaletle işi sulandıranlar olmuştur. Fakat, o nâehiller yüzünden cifir ilmini küçümsememeli, dışlamamalı. Zira, bu ilim, İslâmdan önce kullanıldığı gibi, İslâm tarihi boyunca da asırlarca kullanılmaya devam etmiştir.

Ayrıca, bazı "hadis muhalifleri" kabul etmese de, bu cifir ilminin sırrına dair kudsî rivâyetlerin olduğuna dair kuvvetli deliller ve senetler var. Anlatalım.

«

Bediüzzaman Hazretleri, 1950'li yıllarda Emirdağ-Isparta arasında mükerrer defalar sefer yaptı, seyahatlerde bulundu. Bu iki hizmet merkezi arasındaki en dikkate değer güzergâh Bolvadin üzerinden geçiyordu.

Üstadın otomobili Bolvadin'e vardığında, çocuklar etrafını sarar "Bediüzzaman dede, bize dua et" diye ondan dua isterlerdi. Otomobil hareket ettiğinde bile, arkasından yalınayak taşlara-çakıllara basa basa koşanlar olurdu. İşte, o koşanlardan biri de Bolvadinli Ahmet Vehbi Ağabey idi. Üç sene evvel vefat etti. Allah rahmet eylesin.

Ahmet Vehbi Ağabey, vefatından on yıl kadar önce İstanbul'a geldi. Gazete binasında bizi ziyaret etti. Uzun uzun sohbetlerde bulundu.

İşte o sohbet esnasında, çantasından bazı belgeleri çıkarıp bize gösterdi.

Belgelerden biri, Mevlâna Halid-i Bağdadî'nin Üstad Bediüzzaman'a verilmek üzere gönderdiği cübbe ile sarığın yanına koyduğu 12 müceddidin isim listesine dair idi. Son müceddidin ismi "Mehdi-yi Azam" diye yazılıydı.

Diğer belge ise, cifir ilmine dair İbni Abbas'ın rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif metniydi. O tarihte not ettiğimiz rivayetin meali şöyledir: "Resulullah (asm) buyurdu ki: İlm-i cifir Âdem'e öğretildi. Sonra bana öğretildi. Benden sonra Ali'ye öğretildi. Ali'den sonra Mehdi'ye öğretildi."

Tabiî, bu rivayeti bilmeyenler, ekseriyetle Mevlâna Halid'in (ra) emaneti olan sarık, cübbe ve sırlı mektubun hikâyesini de bilmezler. Bilmedikleri gibi, itiraz ederler; hatta, böyle şeyleri inkâr da ederler. Şahsen de rastladım bu tip enaniyetli hodbînlere.