Zaman "şahıs zamanı" olmadığı, aksine "şahs-ı manevî" zamanı olduğu halde, yine de bir "şahs-ı vahid" etrafında bazı yapılanmaların teşkil edildiğini görüyoruz. (Halavet-i asliyesini kaybetmiş olan tarikat ve tasavvuf yolunda gidenler bahsimizden hariçtir.)
Ülke ve dünya genelindeki gözlem ve tesbitlerimiz bize şunu gösteriyor: Bu zamanda mürit gibi, yahut kul-köle gibi "şahıs merkezli" yapıların içinde yer alanlar, iradelerini kullanmakta hür ve serbest değiller. İnsan haysiyetine yaraşır şekilde hareket edemiyorlar. Ortaya bir fikir ve tavır koyamıyorlar. Basmakalıp söz ve tavırlarla hareket ediyorlar. Hocası, ağası, abisi, efendisi ne direktif verirse, kendini ona göre söz söylemek ve ona göre hareket etmek mecburiyetinde hissediyorlar.
Acaba, böyle "birilerinin adamı" olan kimselerin bir ağırlığı, ciddiyeti, itibarı olur mu Böylelerini "adam yerine" koymak yakışık alır mı
Burada, işte bu ve benzeri suâllerin cevabını bulmaya çalışalım.
«
Şahs-ı vahide tutku ile bağlı olanlar, her ân için "iyot gibi" ortada öylece kalabilir. ünkü, bir grubun başı durumundaki şahıslar için mukadder âkıbet bellidir: O şahıs, zaman içinde ya çürütülecek, ya zaaflarına yenik düşecek, ya başkası tarafından gizli pazarlıklarla kandırılacak, ya uzaktan kumanda ile beyin ve sinir sistemi yönlendirilecek, ya da en nihayet hastalanıp ölecek.
Peki, ondan sonra ne olacak Onun bağlıları ne tür hal ve tavırların içine düşecek
Yine gözlem ve tesbitlerimiz bize şunu gösteriyor: Bir şahsa, yahut lidere tutku derecesinde bağlı olanlar, şahıs devre dışı olduktan sonra adeta yetimlere-öksüzlere dönüyorlar. oğu ne yapacağını bilememenin şaşkınlığını yaşıyor. Bazıları travma geçiriyor. Bazıları ruhî bunalıma giriyor. Bazıları merkez-kaç kuvvetiyle sağa-sola savruluyor. Bazıları şahsın mirasını tepe tepe kullanmaya yöneliyor. Vesaire...
Netice itibariyle, şahısla başlayan bir hareket ve faaliyet, yine şahısla erime, bitme ve tükenme sürecine giriyor.
Dolayısıyla, bu zamanda en emin ve en selâmetli yol, Kurân şakirtlerinin içinde bulunduğu şahs-ı manevî dairesidir. En büyük bahtiyarlık ise, o daire içinde yine bir "ferd-i mânevî" olarak yerini alıp, kendisine terettüp eden hizmeti ona göre idame ettirmektir.
«
Hayatının merkezine "şahs-ı vahid"i yerleştirenler, günün birinde müflis bir duruma düşmekten kurtulamazlar. Hep "birilerinin adamı" statüsünde yaşadıkları için, sonradan onları kimse "adam" yerine koyup da değer vermez, itibar göstermez.