Aynı anda hem sel, hem yangın
Ülke ve millet olarak "umumî musîbetler" ile karşı karşıyayız.
Asrın felâketi olan "Maraş-Hatay Zelzelesi"nin âcil yaraları bile henüz sarılmadan, şu yaz mevsiminin ortasında ayrıca sel ve yangın âfeti ile mücadele ediyoruz.
Mâlum, bazı bölgelerde sıcaklık, dolayısıyla kuraklık had safhaya çıkmış durumda. Kasdî, yahut irade dışı kurak araziye düşen-atılan küçük bir kıvılcım, binlerce hektar ormanın yanıp kül olmasına, köy evlerinin alevlere teslim olmasına, ehlî-yabanî binlerce hayvanın can vermesine ve nice insanımızın yaralanmasına, hatta vefat etmesine sebebiyet veriyor.
Ateş düştüğü yeri yakıyor. Dolayısıyla, bu yangınlara hangi açıdan bakarsak bakalım, hâsıl olan acılar-kayıplar, ortaya çıkan fatura-bilânço ürpertici boyutta.
Genel manadaki artan sıcaklık ve kuraklığa rağmen, yer yer yaşanan şiddetli fırtına ve yağmur sebebiyle de hiç umulmadık şekilde yürek yakan can ve mal kayıpları yaşanıyor.
Köylerde, kırsal alanlarda yol ve köprüleri yıkan sel felâketinin yanı sıra, şehirlerde de gerek sel baskınları, gerek cadde ve sokakları dereye dönüştüren seller ve gerekse su birikintilerinde vuku bulan kaçak elektrik akımında can verme gibi üzücü hadiseler, bizi derinden derine düşündürüyor: Demek, millet olarak büyük ve umumî sûrette ciddi bazı ihmâl, hata ve günahlarımız var ki, böylesine umumî belâ ve musibetlere maruz kalıyoruz.
Konunun tam burasında, işin adeta "bam teline basmak" kabilinden şöyle veciz bir ifade geliyor hatırımıza: ""Musibet-i âmme, ekseriyetin hatasından terettüp eder. Musibet, cinayetin neticesi, mükâfâtın mukaddimesidir."" (Bediüzzaman; Sünûhât)
Mükâfatın ne olduğunu, yahut ne olacağını henüz bilmiyoruz. Ama, işlenen umumi hatanın-günahın-cinayetin ne olduğunu az-çok biliyoruz. Üstelik, umumi manada henüz bir tövbe, nedâmet, pişmanlık durumu hasıl olmadığından dolayı, başımıza söz konusu musibet tokatları inmeye devam ediyor.
Allah biliyor ya, biz yıllardan beridir bu meyanda bazı uyarılarda bulunuyoruz. Yazıp söylediklerimiz, ayrıca arşivlerde mevcuttur: Yapılan azim hata ve günahları, işlenen dehşetli cinayet ve haksızlıkları gördük ve bütün bunları sırf "Hakkın hatırını âlî tutmak" adına dile getirmeye çalıştık.
Ne yazık ki, bunları asıl dinlemesi gerekenlere dinletemedik, yahut onlara hiç kulak asmadılar. Her ne ise...
Ne var ki, günden güne artan zarar-ziyan hanesi artık kronikleşti, hatta yer yer bir nevi kangrene dönüştü. Neticede, bunlardan bütün millet, hatta bütün ümmet bir şekilde etkilenmeye ve muzdarip olmaya başladı.