Anlaşıldı: Geçim derdi umurlarında değil

Türkiye'nin ekonomisi, kelimenin tam anlamıyla "deneme tahtası"na çevrilmiş durumda.

Yirmi iki senedir ekonominin başına gelen bakanların her birinin ayrı telden çaldığına şahit olduk. Her ekonomi bakanı, kendine göre bir politika belirliyor. Kendi kafasındakini uygulamaya çalışıyor. Ne var ki, her defasında iş başarısızlıkla sonuçlanıyor. Olan, sabit ve dar gelirli vatandaşa oluyor.

Bildiğiniz gibi, ekonomi politikasına yön ve şekil veren şimdiki Maliye Bakanı şimşek de, ağzındaki baklayı çıkardı ve "Türkiye'de asgari ücret düşük değildir" dedi. "El insaf" diye söylensek de boşuna. İnsaf falan kalmamış ki...

Nitekim, bu söz, büyük bir hayal kırıklığıyla millete şunu dedirtmiş oldu: Tamam, mesele anlaşılmıştır. "Açlık ve yoksulluk sınırı"nın da altında olan emekli aylığı ile asgari ücret maaşı için yılın ikinci yarısında herhangi bir iyileştirme söz konusu değil. Bunlar halktan kopmuş, geçim derdi ile kıvranan vatandaşın halini görmüyor, bilmiyor, umursamıyor. Derdi başından aşkın milyonlarca insan, azgınlaşan enflasyon canavarına karşı katmerli hale gelen derdine yanmaya devam etsin.

Evet, asgari ücretin düşük olmadığı, dolayısıyla yüksek olduğunu söylemenin bunun dışında başka türlü bir izahı, bir tercümesi yoktur. Doğrusu, açıklamanın yapıldığı ilk andan itibaren bizim de halktan duyduklarımız tam da bu meyanda. Vatandaş, yöneticilerden artık ümit kesik bir vaziyette konuşuyor. Tabiî, ufukta seçim-meçim de olmadığı için, vatandaşın sesini duyan, duysa bile kulak asan yok.

Devletin tepesindekiler ne derse desin, genel tablo cidden vahim. Özetle: Toplumun hatırı sayılır bir kesimi için geçim-maişet derdi alabildiğine zorlaşmış durumda. Gelirler giderlerini karşılamıyor. Mutfaktaki yangın devam ediyor. Yoksullaşan kesim, piyasada artan fiyatlarla baş edemiyor. Kursağından, üst-baştan birçok şeyi kısmış olmasına rağmen, yine de günlük-aylık-yıllık çarkları çevirmekte olabildiğince zorlanıyor. Sıkıntı, daralma had safhaya çıktı.

Bu sıkışmışlık hali, aile hayatında derin çatlaklara sebebiyet veriyor. Yüz binlerce kiracı ile mülk sahibi birbiriyle papaz olmuş durumda. Sayısız mahkeme başvuruları bir yana, yer yer iş cinayet işlemeye kadar varıyor.

Maddî hayatın zorluklarına ilâveten, ahlâk ve maneviyat sahasında da dehşet veren buhranlar yaşanıyor. Geçim derdi ile ahlâkî buhranın aynı anda insanları mengene gibi sıkıştırmasıyla, aile ve toplum hayatında büyük trajediler de yaşanıyor.

Ufukta seçim görünmediği için, anlaşılan o ki, hükûmetin lider ve idare kadrosu bildiğini okumaya devam edecek. Hatta denilebilir ki, seçmenin iradesi, milletin aklı-fikri artık umurlarında bile değil.