"28 Şubat"ın 28. Yılı

Bazılarının "Post-modern darbe" diye tarif ettiği "28 Şubat Süreci", 1997 senesinin 28 Şubat gecesi başladı. O gece, Millî Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı 9 saat sürdü. Bu aynı zamanda toplantı süresi itibariyle bir rekordu.

Ülke genelinde gerginlik had safhaya çıkarılmıştı. "İrtica" gerekçesiyle darbe hazırlığından söz ediliyordu. Bazı gazeteler "Hava kurşun gibi ağır" şeklinde manşet atarak gerilimi daha da tırmadırıyordu.

Öte yandan, "Batı Çalışma Grubu" isimli korsan bir grup, beş bin civarında "irticaî faaliyet odağı" damgasıyla kendince adres tesbiti yapmıştı.

O tarihte, yönetimde Refah-Yol hükümeti vardı. Necmeddin Erbakan Başbakan, Tansu Çiller de Başbakan Yardımcısı idi.

Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı sıfatıyla MGK'ya başkanlık ediyordu. Askerî cuntanın hazırlamış olduğu 24 maddelik "yaptırım listesi" önce 18'e indirildi. Ardından maddelerin yumuşatılmasına çalışıldı.

Bu yaptırım listesi, aynı sene içinde Mesut Yılmaz (ANAP) başkanlığında kurulan hükûmete havale edildi. Ardından, özellikle memur kıyımının ve öğrenci baskısının bariz şekilde görüldüğü yeni ucûbe bir dönem başlatılmış oldu.

"28 Şubat Süreci" için "Bin yıl devam edecek" ifadesi kullanılıyordu. Oysa, aradan daha otuz sene bile geçmeden, halkın genelinde o dönemden neredeyse nefret etmeye kalmadı.

Buna rağmen, uygulamada yine 28 Şubat'ın balçıkları, tortuları ve birtakım hukuksuzlukları tümüyle ortadan kaldırılamadı. Bir kısmı olduğu yerde duruyor.

Keza, o dönemde yaşanan derin acılar, mağduriyetler, mazlûmiyetler, hak-hukuk ihlâlleri, maalesef hâlâ telâfi edilmiş, yahut ortadan kaldırılmış değil.

Tabiî, budurum hatıra şu da geliyor: Yâ hû, daha "12 Eylül Darbesi"nin tortuları, molozları, süprüntüleri ve daha bir sürü ant-i demokratik tasarrufları ortadan kaldırılamadı ki, sıra "28 Şubat"a gelsin...

Aynı manadaki değerlendirme "15 Temmuz Hadisesi" için de geçerli. Yani, daha "28 Şubat"ın mahiyeti tam anlaşılamadı ki, sıra "15 Temmuz"a gelsin.

Gelişmeleri özetlemek gerekirse, şunları söylemek mümkün: "28 Şubat Dönemi"nde zulüm gören, haksızlığa uğrayan binlerce insanımızın mağduriyeti, na yazık ki hâlâ giderilmiş değil. Hem işini, hem özlük haklarını, en önemlisi de sağlığını kaybeden, yerinden yurdundan edilerek sürgüne mahkûm edilen, aile efradından ayrı düşmek durumunda kalan, yıllardır mahkemesi sonuçlanmayan insanlarımız var.