Zıtların anlattığı

"Kâinatta her şey zıddıyla kaimdir," ifadesi, sadece basit bir gözlem değil, aynı zamanda kâinatın işleyişini açıklayan bir fikrin sonucudur. "Kaim olmak" kelimesi burada kilit öneme sahiptir; sadece "var olmak" değil, "ayakta durmak, varlığını sürdürmek, anlam kazanmak" demektir. Bugünkü Türkçede tezat için yeni kelime olarak karşıtlık kullanılmaktadır.

Üstad Bediüzzaman, 26. Lem'a yedinci devâda; "Ey sıhhatinin lezzetini kaybeden hasta! Senin hastalığın sıhhatteki nimet-i İlâhiyenin lezzetini kaçırmıyor, bilâkis tattırıyor, ziyadeleştiriyor. ünkü bir şey devam etse tesirini kaybeder. Hatta ehl-i hakikat müttefikan diyorlar ki:"Her şey zıddıyla bilinir." Meselâ, karanlık olmazsa ışık bilinmez, lezzetsiz kalır. Soğuk olmazsa hararet anlaşılmaz, zevksiz kalır" denilmektedir.

Yani, sıcak kavramını, soğuk olmadan tanımlayamaz ve hissedemeyiz. Işığı tarif edebilmek için karanlığın ne olduğunu bilmemiz gerekir. İyilik, ancak kötülük olgusuyla karşılaştırıldığında bir anlam ve değer kazanır ve yine tokluğun kıymetini, açlık çekenler anlar.

Eğer her yer aydınlık olsaydı, "aydınlık" diye bir kelimemiz olmazdı çünkü onun karşıtı olan karanlığı hiç tecrübe etmezdik. Dolayısıyla, zıtlıklar birbirini yok eden düşmanlar değil, birbirini tanımlayan ve var eden ortaklardır.

Tasavvufta bu zıtlık ilkesi, "Vahdet-i Vücud" (Varlığın Birliği) düşüncesiyle iç içedir. Hayatımızdaki bütün zıtlıklar (celal-cemal, kahır-lütuf), aslında Allah'ın farklı isim ve sıfatlarının tecellileridir. Güzellik (cemal), heybet ve ululuk (celal) ile birlikte tecellî eder. Bu zıtlıklar, yaratılışın zenginliğini ve Tek olanın sonsuz kudretini gösterir.

Zıtlık ilkesini hayatın her alanında görebiliriz. Fizik'te, Pozitif (+) ve negatif (-) yükler olmadan elektrik akımı oluşmaz. Resimde ışık ve gölge olmadan derinlik ve hacim hissi verilemez. Müzikte sessizlik (es) ve ses, gerilim ve rahatlama olmadan melodi ve ritim oluşmaz.