Şükr-ü örfî (2)

Geçen yazımızda başlangıç yaptığımız şükr-ü örfî konusuna devam ediyoruz, inşallah.

Geçen yazımızda, insanın bütün âzâ ve zerratı ile yani bütün maddî ve manevî organları ile Cenab-ı Hakka vazifelerini, ubudiyetlerini yapmasıyla O'nun rızası yolunda kullanarak şükretmesidir demiştik. .

Bu diğer bir tabirle, aynı zamanda her azayı yaratılış gayesine uygun kullanmaktır. Kısaca, aklı tefekkürde, kalbi Allah'a muhabbette, dili güzel sözler söylemekte kullanmak gibi.

Meselâ, bir çam tohumunun çam ağacı olmasını o tohumun şükr-ü örfîsi olarak düşünürsek; bildiğiniz gibi, "şükür" kelime manası itibarıyla; Allah'a duyulan minneti, şükranı dile getirme, ve mutlu bir olaydan, yapılan bir iyilikten dolayı duyulan hoşnutluğu bildirme anlamı gelir.

Şükr-ü örfî, şükrün sadece dil ile ifade edilen bir söz (elhamdülillah demek) olmanın ötesinde, fiil ve davranışlarla gösterilen bir hâl ve hayat biçimi olduğunu vurgular. Örfî kelimesi, lügatte "âdet, kural veya gelenekselleşmiş usul" anlamına gelse de, bu bağlamda "uzuvların ve fiillerin şükrü" manasında kullanılır.

Bu şükür de ya kalp ile olur, ya lisan ile olur veyahut daha önce bahsettiğimiz gibi diğer organlarla olur ki o da verilen nimetleri ve azaları verenin emri doğrultusunda kullanmak, istemediği yerlerde kullanmamak manasındadır. Yani verilen nimetleri, arzu edilen şekillerde kullanmak da o nimetin kıymetinin takdir edildiğinin bir göstergesidir.

Şükr-ü örfîye göre hareket eden insan, şükrü ifa etmekle beraber şeriata da uygun hareket etmiş olur. Kendisine emanet olarak verilen bu duyguları hakikî mecralarında sarf ederek, o duyguların bağlı bulunduğu âlemlerle irtibat kuracak birer pencere açar. Bu yönüyle insan Allah'ın sıfatları hem kendinde görünür, hem de gösterir.

"Demek ki şükr-ü örfî; insanın mahiyetine konulan maddî-manevî âzâlarını Allah'ın emri doğrultusunda kullanıp, o âzâları geliştirmesi ve neşv-ü nema ettirmesidir. Bu yönüyle de insan Cenab-ı Hakk'ın isim ve sıfatlarına mükemmel bir ayna olmaktadır. İnsan-ı kâmil mertebesine de bu şekilde ulaşabilir.

Bir tohumun içindeki kabiliyetleri geliştirerek ağaç haline getirmesini de onun şükr-ü örfîsi olarak düşünebiliriz ünkü tohumun içinde manevî ağaç, toprak üstüne çıkarak, esma-i İlâhîyi üzerinde tecelli ettirmekle şükrünü yerine getirmiş olur. İnsan, melek ve cin gibi şuur sahibi varlıklar da onların üstünde tecelli eden Allah'ın isimlerini ve sanatlarını görmüş olurlar."1