İnsan ve hisleri

İnsan birçok özelliklere (yani letaif ve duygularahislere) sahip olarak yaratıl-mıştır. Bunlar yaratılma esnasında ve hayatın devamında bazısı gelişir bazıları ise gelişmez.

"Cenab-ı Hak, celîl ulûhiyetiyle, cemil rahmetiyle, kebîr rububiyetiyle, kerîm re'fet-iyle, azîm kudretiyle, lâtif hikmetiyle, şu küçük insanın vücudunu bu kadar havas ve hissiyatla, bu derece cevârih ve cihazatla ve muhtelif âzâ ve âlâtla ve mütenevvi letâif ve mâneviyatla teçhiz ve tezyin etmiştir ki, tâ mütenevvi ve pek çok âlât ile hadsiz envâ-ı nimetini, aksâm-ı ihsânâtını, tabakat-ı rahmetini o insana ihsas etsin, bildirsin, tattırsın, tanıttırsın" (32. Söz, 3. Mevkıf, 2. Nokta, 2. Mebhas).

Nurun ilk kapısı eserinin, birinci dersinde ise; "İşte o mizanlar ve âletler ise, letâif ve havass-ı insaniyedir. Meselâ, göz, Allah hesabına istimal edilse, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı ve şu müzeyyen mevcudatın bir seyircisi ve şu masnuatın çiçeklerinin bir arısı olarak ibret ve mârifet ve muhabbet şehdinden, yani balından, nur-u şehadeti kalbe akıtıyor. Eğer nefis hesabına istimal kullanılırsa edilse; zâil, fânî bazı mehasini güzellikleri seyretmekle, heves ve şehvetin âdi bir hizmetkârı olur."

Buna benzer insanın bütün duygularını kıyasla nasıl kullanmamız gerektiği ortaya çıkacaktır.

"Meselâ, lisândaki kuvve-i zaika satılsa, Rahmanü'r-Rahîm'in hazâin-i rahmetinin nâzırı ve matbaha-i nimetinin bir müfettiş-i âlisi hükmünde bir vazifedardır. Satılmazsa, mide tavlasının bir kapıcısı hükmüne sukut eder."(Age.)

Eğer bütün aletler, duygular, hislerimiz, Allah hesabına kullanılırsa, bekaya tebeddül ederler ve elmas kıymetine çıkarlar. Eğer Allah hesabına kullanılmazsa, fânî, geçici berer cam veya şişe hükmüne geçerler.

Bu izahtan sonra da Üstad Bediüzzaman Said Nursî, bilmana "O zaman duygularımızı Allah'a satmalıyız yani O'nun hesabına kullanmalıyız" demektedir.

Aynı kitabın dokuzuncu ders, sekizinci mukaddemesinde ise, "Evet insan, çendan nefsinde ve sûretinde hiçtir ve hiç hükmündedir. Fakat vazife ve mertebe noktasında, şu kâinat-ı muhteşemenin seyircisi ve şu mevcudatın lisân-ı nâtıkı ve şu kitab-ı âlemin mütâlaacısı ve şu müsebbih ve âbid mahlûkatın nâzırı ve ustabaşısı hükmündedir.

Evet insan, şu dünyaya bir misafir olarak gönderilmiş. Ve insana mühim istidâdât ve o istidâdâta göre mühim vezâif tevdi edilmiş."(Age.)