İnfak etme

Ebû Hüreyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (asm) "Allah Teâlâ şöyle buyurdu; Ey âdemoğlu! (Allah için) infak et ki, sana da infak olunsun!" (Buhâri, Tefsîrusûre (11), 2; Nefekât 1; Tevhid 35; Müslim, Zekât 36, 37)

Bu hadise bakıldığında, "İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir" (Rahmân, 55/60) âyet-i kerîmesini hatırlatıyor. Yani Allah rızası için yapılacak hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağı ifade edilmektedir.

Bunlardan anladığımıza göre, Allah yolunda infakta bulunana Allah Teâlâ infak ile karşılık verir.

Sözlükte "tükenmek, tamamlanmak, son bulmak" manasındaki nefk kökünden türetilen "infâk ", bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek" gibi anlamlara gelirse de daha çok "para veya malı elden çıkarmak" manasında kullanılmaktadır. Dinî-ahlâkî bir terim olarak genellikle "Allah'ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması" demektir. Bu bakımdan infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayırdır. (https://islamansiklopedisi.org.tr/infak).

Yukarıdaki tarife baktığımızda infak'ta birkaç özellik öne çıkıyor. Birincisi, Allah'ın hoşnutluğunu/rızasını gözetmek, ikincisi kişinin kendi malından/servetinden/sahip olduklarından yapılması ve üçüncü olarak da "muhtaçlara" verilmesi.

"Yapman gereken hayırlı işleri yarına bırakma! Bakarsın, yarın olur da sen olmazsın !" diyen Hz. Ali'ye (ra) uyarak, infaka karar verildiğinde en kısa zamanda yapılmalı.

İnfak bugün ve bu dünya için yapılan bir faaliyet değildir. "Herkes yarın için ne hazırladığına bir baksın !"(Haşr: 18) ayetinin gösterdiği gibi ahirette neticesi görülecektir.

"Onlar, rızık olarak verdiklerimizden infak ederler." (Bakara: 3) ayetini tefsir ederken Üstad Bediüzzaman, zekât ile sadakanın lâyık oldukları mevkilerini bulmaları için şartları olduğunu belirterek özetle şu şekilde sıralıyor:

"1. Sadakayı vermekte israf olmaması.

2. Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması.

3. Minnetle in'âmın [nimet verme; insan etme] bozulmaması.

4. Fakir olmak korkusuyla sadakanın terk edilmemesi.

5. Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesiyle, ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi.