Namazın hakikati üzerine

Namazın hakikati nurdur. Kulluktan kaynaklanan bütün nurlar namazın hakikatinde tek nur haline gelir, çok özellikli nur olur.

Namaz kulun miracıdır. Hadiste, kulun Allah'a en yakın olduğu yerin secde olduğu bildirilir. Secde namazın en önemli rüknüdür. Secde, kulun hiçliğini idrakle sonsuzlaştığı, baş ile ayakların aynı çizgide buluşarak arşiye yaptığı halin adıdır. Arşiye miraçtır; miraç arşiyedir.

Namaz, ibadetin özü olan duanın en zirve noktaya taşındığı bir anın adıdır; zamanın altın dilimidir. Kul bütün istediklerini vermeye gücü yeten ve bütün istediklerini vermeye gücü yetecek olan tek mercie yönelir; istediklerini sadece O'ndan ister; istemeyi de ibadetin özü olan dua ibadetiyle gerçekleştirir. Böylece kul, istemesiyle de istedikleriyle de ibadet yapmış olur. Namaz yekpare ibadet olarak gerçekleşir; kulluk, namazda kesintiye uğramadan devam eder.

Namaz, sonsuz uzaklık ile sonsuz yakınlığı aynı anda yaşamaktır. Kul, Rabbinden sonsuz uzaklıktadır; fakat Rabbi ona ondan daha yakındır. Namaz, birbirine zıt gibi görünen bu iki hali cem etme makamıdır. Namaz, sonsuz uzaklığı sonsuz yakınlığa dönüştürme mucizesidir.

Namaz rabıtadır; Alemlerin Rabbiyle irtibatlı olma seçkinliğidir. Hadiste "Zorluklara rağmen abdest almak, uzak mescitlere yürüyerek gitmek ve bir namazdan sonra diğer namazı özlemle beklemek, işte rabıta budur, işte rabıta budur, işte rabıta budur" buyrulur. Bu anlamda namaz, daimi, kesintisiz vuslattır.

Namaz sığınaktır. Kul, dış- iç bütün bela ve musibetlere karşı, sonsuz güce, sonsuz kudrete sahip, sonsuz derecede merhametli, şefkatli Yaratıcısına iltica eder, sığınır. Her şeyin dizgini O'nun elinde, her şeyin hazinesi O'nun yanında olan Rabbine bu şuur ve bilinçle yalvarır, yakarır, O'ndan istekte bulunur. İstediklerinin verilmesinden çok öyle bir Zat'a yöneliyor olması ve o Zat'ın mevcudiyeti onda sonsuz güven uyandırır. Neticede O ne isterse o olacaktır; istemediği asla olamayacaktır. İstemeyi veren de O'dur, istenilenleri verecek olan da yine O'dur. İşte bu noktada insan, aciz olduğu ölçüde güçlü, fakir olduğu ölçüde zengindir. Rivayette, Peygamber Efendimiz ne zaman başı sıkışsa, darda kalsa namaza koşardı, denilir.

"Görmez misin ki, göklerde ve yerde olanlar, havada kanatlarını açarak süzülen kuşlar Allah'ı tesbih ederler. Hepsi namazını duasını ve tesbihini bilmekte, Allah da onların bütün yaptıklarını bilmektedir." (Nur, 41) ayetinin açık ifadesiyle, her varlığın kendisine mahsus bir tesbihi, bir duası ve bir namazı vardır. Her varlık yaptığı tesbihin ve kıldığı namazın şuurunda olarak, bilinçle ibadet eder.

İnsan namazın hakikatine ulaşmakla kainattaki bu ibadet ve kulluk harmonisine katılır; ve bu sayede namazını, ibadetini sonsuzlaştırmış olur. Namaz kılmayan bu ulvi harmoniden mahrum kalır; hakikatine ulaşılmadan eda edilen namaz kainattaki ibadet harmonisinin feyzinden, bereketinden istenilen ölçüde istifade edemez.

"Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayâsızlıktan ve kötülükten meneder. Allah'ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir." (Ankebut, 45) ayetinin açık işaretiyle hakikatine uygun eda edilen namaz, fert ve toplum için olağan üstü bir terbiye, temizleme ve ahlakı yerleşik kılma işlevi görür.