Karanlık dehlizde iz sürmek
LATİF ERDOĞAN
Bir vakıa-yı hayaliye: "Kendimi bir sahray-ı azimede görüyorum. Bütün zeminin yüzünü karanlıklı, sıkıcı ve boğucu bir bulut tabakası kaplamış. Ne nesim var, ne ziya, ne ab-ı hayat… hiçbirisi bulunmuyor.
Her tarafın canavarlar, muzır ve muhavviş mahluklarla dolu olduğunu tevehhüm ettim. Kalbime geldi ki: Şu zeminin öteki tarafında ziya, nesim, ab-ı hayat var. Oraya geçmek lazım. Baktım ki, ihtiyarsız sevk olunuyorum. Zeminin içinde tünelvari bir mağaraya sokuldum. Gitgide zeminin içinde seyahat ettim.
Bakıyorum ki benden evvel o tahte'el arz (yer altı) yolda çok kimseler gitmişler. Her tarafta boğulup kalmışlar. Onların ayak izlerini görüyordum. Bazılarının bir zaman seslerini işitiyordum. Sonra sesleri kesiliyordu."
Bediüzzaman Hazretleri, vaka-yı hayaliye anlatımını burada keserek bizi meraktan kurtarır, gördüklerini şöyle yorumlar: "O zemin, tabiattır, felse-i tabiiyedir. Tünel ise ehl-i felsefenin efkarı ile hakikate yol açmak için açtıkları meslektir. Gördüğüm ayak izleri Eflatun ve Aristo gibi meşahirlerindir. İşittiğim sesler, İbn-i Sina ve Farabi gibi dâhilerindir. Evet, İbn-i Sina'nın bazı sözlerini, kanunlarını bazı yerlerde görüyordum. Sonra bütün bütün kesiliyordu. Daha ileri gidememiş, demek ki boğulmuş…"
Mevlana, akıl yoluyla hakikate ulaşmak isteyişi, hacca gitmek için bineğini tımara alan; hac mevsimi geçtiği halde hâlâ bineğinin tımarıyla uğraşan kişiye benzetir. Hac unutulmuş, bineğin tımarı maksat haline gelmiştir. İşte bu büyük yanılgıda, büyük aldanışta işin püf noktası da burasıdır.
Kur'an, bu yanılgılı durumu ve akıbetini bize şöyle resmeder: "De ki: Size yaptıkları işler bakımından en ziyana uğrayanları bildirelim mi Bunlar, iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. "(Kehf, 103- 104)
Karanlık bir dehlizde gözü kapalı yürümek tanımak için neyse, sadece akıl yoluyla hakikati bulmak da odur.
Onun içindir ki, İmam Gazali onlara sıradan bir mümin mevkiini çok görür. Bataklıktan çıkmak istedikçe daha da batan merkebin durumuyla onların halini bir tutar.
Felsefe bize, bir çuval çürük ceviz içinde bir sağlam cevizi bulmak için çabalamayı önerir; halbuki onu buluncaya kadar farkında olmaz biz çürür gideriz. Bu acı finali idrak ettiğimizde iş çoktan geçip gitmiştir.
Niyazi Mısri'nin dizeleri bu durumu ne güzel hatırlatır: "Bir ticaret yapamadım nakd-i ömür oldu heba/ Yola geldim lakin göçmüş cümle kervan bihaber/ Ağlayıp nalan edip, düştüm yola tenha, garip/ Dide giryan, sine biryan, akıl hayran bihaber"..