Gaflet
LATİF ERDOĞAN
"Bu dünya fanidir sakın aldanma/ Mağrur olup tacu tahta dayanma/Yedi iklim benim diye güvenme/Uyan ey gözlerim gafletten uyan/ Uyan uykusu çok gözlerim uyan" (3. Murat)
Günümüzün en yaygın en bulaşıcı en öldürücü hastalığı gaflettir.Gaflet kelimesi sözlükte "boş bulunma, dalgınlık, dikkatsizlik, ihtiyatsızlık, ihmal, endişesizlik, terk etmek, yanılmak, gizlemek" gibi manalara gelmektedir. Tasavvufta ise, kulun Hak ve hakikatle arasına çekilen perdedir.
Kur'an anlatımları içinde değerlendirildiğinde gafleti iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. İyi gaflet, insanın bütün kötülüklere, günahlara, haramlara, kin, nefret ve düşmanlık gibi ahlaki zaaflara kapalı kalması, onlardan gaflet içinde olmasıdır.
Ayette "Namuslu, saf ve hiçbir şeyden habersiz (gâfilât) mü'min kadınlara iftira atanlar dünyada ve âhirette lânetlenmişlerdir, onlara büyük bir ceza vardır. O ceza gününde dilleri, elleri ve ayakları, yapıp ettikleri hususlarda aleyhlerine tanıklık edecektir. O gün Allah onlara hak ettikleri cezayı tastamam verecektir ve onlar Allah'ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır." (Nur, 23-25) denilerek gafletin bu iyi yanına işaret edilmektedir. Burada gaflet, saf ve namuslu anlamında kullanılmıştır.
Kur'an'da daha çok üzerinde durulan gafletin kötü yanıdır. Aşağıda mealini verdiğimiz ayet, gafleti ve sebep olduğu neticeleri ele vermesi bakımından çok önemlidir:
"Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır." (Araf, 179)
"Ayette söz konusu yeteneklerini doğru kullanmayanlar hayvan sürülerine benzetilmiş, hatta onlardan daha şaşkın, daha akılsız oldukları bildirilmiştir. Zira hayvanların da duyu araçları olmakla birlikte duyu verilerini kullanarak bunlardan bilgi üretme, hükümler çıkarma, bilinenlerden yola çıkarak bilinmeyenlere ulaşma gibi aklî ve zihinsel faaliyetler gösterme ve sonuçta zihnini doğru bilgi ve inançlarla ve hayatını güzel davranışlarla süsleme imkânları bulunmamaktadır.
Böyle bir imkâna sahip olarak yaratıldıkları halde, bu imkânı doğru ve yerinde kullanmayan insanlar âyette hayvanlardan daha akılsız olarak nitelenmiştir. Eğer insanın dinî hayatını ve değerler dünyasını ilgilendiren görüş, düşünce ve inancı, ahlâkı, tutum ve davranışları hayvanlarla ortak yanını oluşturan aşağı duygu ve tutkularının tesiriyle yön değiştirmeye başlamışsa artık bu insan aklının kontrolünden çıkmış, güdülerinin hâkimiyetine girmiştir; böyle bir insan artık fiilen diğer canlılardan daha aşağı bir duruma düşmüş, gerçek mutluluk ve kurtuluş sebeplerinden uzaklaşarak gaflet ve dalâlete sapmış demektir.
Kur'an-ı Kerîm'in çeşitli vesilelerle bize bildirdiğine göre yüce Allah, böyle bir durumdan korunmaları için insanlara inanç ve amel dünyasını belirlemek üzere başlıca iki imkân vermiştir: Akıl ve vahiy. Râgıb el-İsfahânî'nin şu ifadeleri bu konudaki İslâmî yaklaşımın bir özeti sayılabilir: 'Aziz ve celîl olan Allah'ın kullarına gönderdiği iki elçisi vardır. Biri içimizdeki elçidir ki bu akıldır, diğeri de dışımızdaki elçi yani peygamberdir. Hiç kimse, içindeki elçiden yararlanma işini öne almadıkça dışındaki elçiden yararlanamaz. Şu halde akıl, peygamberin öğretisinin doğruluğunu öğretir... Sonuç olarak akıl yönetici, din yol göstericidir. Akıl olmazsa din varlığını koruyamaz, din olmayınca da akıl yolunu şaşırır.'"(Kuran Yolu)

26