Davet

Davet

Latif Erdoğan

Ayette, "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel şekilde tartış. Kuşkusuz senin Rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir." (Nahl, 125) buyruluyor.

İnsanları hak ve hakikate çağırmada üç unsur belirleyici rol oynar. Bunlardan ilki hikmettir. İkincisi güzel öğüt, üçüncüsü ise doğru yöntemle tartışmak yani cedeldir.

"O hikmeti istediğine verir. Kendisine hikmet verilen mutlaka büyük bir hayra ermiştir" (Bakara, 269) ayetinde işaret edildiği üzere hikmet kendi başına ve zatında bir değerdir. Bu değer, çok yönlü içeriğe sahip bir kavramdır. Davette ise mantık ilmindeki burhana tekabül eder. Davetçi, davet ederken akli ve nakli delillere dayanarak davette bulunmalı, davetinde akli bir boşluk bırakmamalıdır. Aynı zamanda onun daveti nakli delillerden de teyit ve tasdik görmelidir.

Güzel öğüt, yaşanarak yapılan öğüttür. Yaşanmadan söylenen sözlerin sebepler açısından muhataba tesir etmesi imkansızdır. İhlas olmazsa olmaz şarttır. Bu noktada ihlas, söylenenlerin önce davetçide pratiğe dönüşmüş olmasını amirdir.

Aynı zamanda güzel öğüt, muhatabın akli seviyesini nazara alarak yapılan öğüttür. Efendimiz, insanlara akılları miktarınca konuşun, buyurur. Davetçi muhatabının akli seviyesini, kültür alt yapısını sürekli göz önünde bulundurmak zorundadır. Ne avamdan bir insana havassa konuşur gibi konuşmalı, ne de bir havassa avamdan bir insana konuşur gibi konuşmalıdır. Yani ne atın önüne et ne de aslanın önüne ot atmamalıdır.

Güzel öğüt, muhatabın psikolojik halini de nazara alan öğüttür. Muhatabın anlatılacakları dinlemeye hazır olup olmadığı bilinmeden yapılan davetler çok kere reaksiyonlara sebebiyet verebilir, en azından söylenen sözler dinleme ve anlamada karşılık bulmaz.

Güzel öğüt, içinde bulunulan ortam ve şartlara uygun yapılan öğüttür. Bir cenaze merasiminde düğün konuşması yapılamaz. Savaşta, harp meydanında şefkatten, acımaktan, adam öldürmenin günahından bahsedilemez.

Tartışma, muhatabı yanlıştan kurtarma onu doğruyla buluşturma gayretidir. Tartışma mutlaka bir konuyu müzakere etme çerçevesinde yapılmalı, işin içine başka gaye ve maksat karıştırılmamalıdır. Tartışmanın sonucu ister ikna isterse ilzam ile neticelensin muhatabın içinde bulunduğu duruma onu küçük düşürücü başka anlamlar yüklenmemelidir. Ve hele başarıya güven, öz güven adı altında sinsi bir gurur, bir kibir eklemleyerek tartışmayı tamamen anlamsız kılan davranışlardan şiddetle kaçınılmalıdır.

Tartışmaya ego karıştığında ya hemen ego ya da tartışma bırakılmalıdır. Egonun hakim olduğu bir yerde söylemler bütün değerini yitirir, ne kadar hak ve hakikat kisveli görünse de orada batıl hükümran olur.

Hz. Ali harp meydanında öldürmek üzere olduğu hasmının onun yüzüne tükürmesi üzerine öldürmekten vaz geçer. Adam niye öldürmediğini sorunca da "Seni Allah için öldürecektim. Fakat sen yüzüme tükürünce işin içine nefsim karıştı, onun için öldürmekten vaz geçtim" der. Adam bu cevabı duyunca "Madem dininiz bu kadar haktır ben de iman ediyorum"