BİZİM KIBLEMİZ
LATİF ERDOĞAN
Kıble, ibadette dönülecek sabit yön demektir. Bu anlamda bağımsızlık kazanmış her dinin kendine özgü bir kıblesi vardır.
İslam dinin kıblesi Mescid-i Haram'dır. Kâbe yeryüzünde hak dine kıble olmuş ilk evdir. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından inşa edilmiş bu kutsal mekân onlardan sonraki bütün dönemlerde kıble kabul edilmiştir.
Yahudiler de Hz. Süleyman tarafından Beyt-i Makdis inşa edilinceye kadar kıble olarak Kâbe'ye yönelirlerdi. Daha sonra Beyt-i Makdis'e yöneldiler. Hristiyanlar doğu tarafını kendilerine kıble edindiler.
Peygamber Efendimiz, Mekke döneminde Kâbe'yi araya alarak Mescid-i Aksa'ya doğru yöneldi. Medine'de ise on altı ay kadar yine Mescid-i Aksa'ya doğru namaz kıldı. Nihayet dua dua yalvardığı, niyazda bulunduğu talebine Rabbimizden cevap geldi; ve ona Mescid-i Haram'a yönelmesi emredildi. Gelen emir doğrultusunda yüzler ilk kıble olanaKâbe'ye yöneldi. Bu aynı zamanda İslam dininin bağımsızlık ilanıydı.
Medine Yahudileri şoka girdiler. Daha önce Müslümanların kendi kıblelerine yönelmiş bulunmasını istismar ederlerken ve bununla Müslümanları psikolojik zaafa uğratmak isterlerken birden bire bu büyük koz ellerinden alınmış, Müslümanlar artık Kâbe'ye yönelir olmuşlardı.
Onlar kıble değişikliğinin ne anlama geldiğini de çok iyi biliyorlardı; zaten kin ve öfkelerinin feveranı da bu bilgi sebebiyle idi. İslam tarihi açısından hicret ne kadar önemli ve anlamlıysa kıblenin değişimi de bir o kadar önemli ve anlamlıdır. İslam böylece yeni ve müstakil bir din olduğunu ilan etmiştir.
Kıblenin değişmesi aynı zamanda Müslüman topluluğu için de yeni bir arınma hamlesiydi. Böylece her hal ve davranışta Peygambere tabi olanlarla ökçelerinin üzerine geri dönecekler bu vesile ile bir kez daha ayrışacaklardı. Zaten bütün imtihan ve iptilaların hak katındaki gerçek sebebi de bu değil miydi İşte bu imtihan sebebiyle de Müslüman görünen nice münafık dökülmüş, kazanma kuşağında kaybedenlerden olmuşlardı.
Ayette bu gerçekler şöyle anlatılmaktadır: "Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. Elbette seni razı olacağın bir kıbleye döndüreceğiz. Yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu elbette bilirler. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir." (Bakara, 144)
Kıble o kadar önemliydi ki, hiçbir din saliki kendi kıblesinden vaz geçip başka bir dinin kıblesine yönelemezdi. Bu tavizsiz kabulleniş Kuran'da ihbar-ı bilgayb şekliyle şöyle dillendirilir: "Sen bütün ayet, delil ve mucizelerini ortaya koysan ehl-i kitaptan hiç biri senin kıblene tabi olmayacaktır. Sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Onlar da birbirlerinin kıblesine tabi olmazlar. Sana bu ilim geldikten sonra onların hevalarına uysan mutlaka zalimlerden olursun."

98