Zırhını kır ve o fısıltıyı duy
Hayat, önümüze serilmiş hazır bir harita vaadiyle başlar. İstikameti belli, menzili garantili, toplum tasdikli bir güzergâh Okulun koridorlarından kariyerin parlak basamaklarına uzanan bu yolda yürürken, dışarıdan bakan bir göz için her şey mükemmel görünür. Düzen, başarı, takdir Lakin bir gün, belki bir şafak vakti ya da uykusuz bir gecenin ortasında, ruhun derinliklerinden bir uğultu yükselir. O güne dek bastırılan, görmezden gelinen o kadim soru, tüm çıplaklığıyla karşımıza dikilir: "Bu gerçekten benim hikâyem mi" Bu, bir anlık bir şüphe değildir; varoluşun en temel çatlağıdır. O an anlarız ki, en büyük yolculuklar, dışarıda yeni bir yola çıkmakla değil, içeride kaybolan pusulayı yeniden bulmakla başlar.
Bu tanzim edilmiş merdivenin hipnozu altında ilerlerken, başkasının başarı tarifini ne zaman kendi hayatımızın anayasası yaptığımızı fark etmeyiz bile. Sorun hırslı olmakta değil, bize ait olmayan bir kimliği taşımakta ısrar etmektir. Başkasına yazılmış bir rolü oynamak, zamanla giyilen görünmez bir zırha dönüşür. Her hareketiniz kısıtlanır, her fısıltınız boğulur ve en acısı, bir gün aynaya baktığınızda kendinizi tanıyamazsınız. İnsan için en büyük gurbet, kendi ruhuna sürgün olmaktır. İşte bu zırhı kırma iradesi, her türlü yıkımdan daha güçlü bir devrimdir.
Zincirsiz akıl psikiyatrist Viktor Frankl, bu kurtuluşun anahtarını fısıldar: "Uyaranla tepki arasında bir boşluk vardır. O boşlukta tepkimizi seçme gücümüz yatar. Tepkimizde ise büyümemiz ve özgürlüğümüz gizlidir." İşte o boşluk, modern hayatın gürültüsünde yitirdiğimiz kutsal aralıktır. O aralığı yaratmak için dünyadan çekilmek gerekmez. O boşluk; anlık bir dürtüye teslim olmak yerine alınan bir nefes, ezberlenmiş bir cevap yerine kurulan samimi bir cümledir. O boşlukta anlarız ki, asıl maharet kaçmak değil, kaldığın yeri yeniden fethetmektir.
Bu fethin yolu, kâşifin çocuksu merakından geçer. Hayat, "bir sonraki adım ne olmalı"nın endişeli planlamasından sıyrılıp, "Ruhumu şu an ne canlandırır"ın samimi arayışına dönüşür. Bu, devrimsel bir karar değildir. Belki hiç bilmediğiniz bir alanda kitap karıştırmak, belki yıllardır ertelediğiniz o kursa yazılmaktır. Bu küçük keşif yolculukları, hayatı dokumamıza izin veren ipliklerdir. Bazıları renkli desenlere dönüşür, bazıları sessizce kaybolur. Amaç sonuç değil, enerjinizin nereye aktığını hissetmektir. Yol, büyük kararlarla değil, o küçük ve cesur adımlarla aydınlanır.
İnsan, etkisini hayalin ince ipliğinden sarkıtılmış bir düş gibi işleyebilir. Tıpkı bir kilimi ilmek ilmek dokuyan, bir ağacı halka halka ören sabır gibi