Toplumsal tutkalı yeniden yapıştırmak

"Güven kalmadı!" Bu çığlık sokaklarda yankılanıyor. Siyasetçisinden esnafına, komşudan en yakınımıza kadar o kırılgan bağ buharlaştı sanki. Her sözde art niyet arıyor, her kapıyı şüpheyle aralıyoruz. Peki bu karanlık labirentte çözüm daha çok güvenmek mi Yoksa o görünmez tutkalı akıllıca yeniden mi üretmeliyiz

Bir düşün denizinde yol alırken, sislerin içinden bilgelikle uzanan bir el belirir. Bu, bize ruhun pusulasını sunan eldir. O, ruhumuzun derinliklerinden gelen bir ses gibi fısıldar: Hedef, sadece çokça güvenmek değil, güvenilir olana sımsıkı tutunmak, güvenilmeze ise kapıyı kapatmaktır. Çünkü güvenmek, kalbimizin en mahrem köşesini açmak, ruhumuzun kırılganlığını bir başkasına teslim etmektir. Bu değerli emaneti ancak hak eden ellere bırakmalıyız. Güvenilir birine duyulan inanç, işbirliğinin bereketli bahçelerini yeşertir, insan ilişkilerini toprağa kök salan ulu ağaçlar gibi sağlamlaştırır. Fakat güvenilmez olana gösterilen itimat, kendini zehirli bir kuyuya atmak gibidir! Bilinen bir yalancıya inanmak iyimserlik değil, gözleri bağlanmışça uçuruma yürümek, tehlikeli bir safdilliktir. Daha da kötüsü: Bu tür bir tavır, "Güvenilmezlik bedelsizdir!" diye haykırarak toplumun temelini, o görünmez bağlarını sinsice kemirir, çürütür.

Tam bu noktada, sislerin arasından, keskin bakışlarıyla olayların ardındaki hakikati gören bir figür belirir. Bu, Pusat'ın bilgeliğidir. Onun kelimeleri, bir dağın yankısı gibi kulaklarımızda çınlar: Güvenilmeze sırt dönmek kadar, güvenilire haksız yere güvensizlik göstermek de bir o kadar yıkıcıdır! Şu basit gerçeği bir an için düşünün: Birini sebepsiz yere, sadece önyargılarınızla "güvenilmez" diye damgalamak, onun onurunu paramparça etmektir. Karşınızdaki insandan size "Beni tanı!" fırsatını acımasızca çalmaktır. Güven, güvenilirliği bereketli bir tohum gibi besler, filizlendirir; güvensizlik ise o tohumun kökünü kurutur, toprağı çorak bırakır. Bir öğretmen düşünün: Maya'ya fırsatlar sunar, ona kanat takar, Maya da bu güvenle göklere yükselir, yetenekleri açar. Diğer yanda ise Jamal'ı düşünün; öğretmen onu görmezden gelir, yeteneklerini köreltir. Jamal bir süre sonra "Ne anlamı var ki" diye içinden geçirir, tüm çabasından vazgeçer, umutsuzluğun karanlığına gömülür. İşte güvensizlik, kendi cehennemini böyle örer, etrafımıza görünmez duvarlar inşa eder.

Peki bu döngüden çıkış yolu ne İşte alçakgönüllü güvenin dört temel taşı, yolumuzu aydınlatan pırlantalar gibi parlıyor, umut ışıkları saçıyor:

Önce, haksız güvensizliğin açtığı yarayı görün. Bir köşeye itilenin sessiz çığlığını duyun, ön yargılarla biçilen kaderleri yeniden yazmak için telafi adına cesurca adım atın. İkincisi, görünenle gerçeği ayırt edin. Parlak vitrinlere, cilalı sözlere hemen kanmayın; kaba bir kabuğun altında gizlenen cevheri, o gerçek samimiyeti ve yeteneği keşfetmek için yüreğinizi açın. Üçüncü adım: