Bir aile. Bir metropolün orta yerinde. Ziyarete geldikleri İstanbul'da topyekûn yok oldu. Akıl ve izan bunu almıyor.
O ailenin kayboluşu ile sizin mahalledeki kaçak tesisatçı arasında ne bağlantı var, diye soracaksınız. Bağlantı şu: İkisi de 'denetimsizlik'in kurbanı. Biri göze batıyor, televizyonda. Öteki gölgede, gündelik. Ama ikisi de aynı sistemin yarattığı felaketler. Ve ikisinin de failleri, "zaten denetlenmiyor ki" diyerek işlerini sürdürüyor.
Bugün hangimiz evimizin, işyerimizin yakınında gönül rahatlığıyla bir usta bulabiliyoruz Hangi elektrikçi, hangi marangoz, hangi tesisatçı... Soru artık "belgesi var mı" değil, "o işi yapabilme yetisi var mı" İşte o an, o en temel ihtiyaç anında, acı bir soruyla yüzleşiriz: Bu meslek belgeleri, ehliyet gibi periyodik bir denetime ve "yeti" kontrolüne tâbi tutuluyor mu, yoksa hepsi birer "kiralanabilen eczacılık diplomasına" mı dönüşüyor Geçen ay, yetisi olmadığı veya yanlış bir işlem yaptığı için kaç dükkân mühürlendi Parasını aldığı vatandaşı işi yarım bırakmakla tehdit ettiği için kaç "usta" denetime alındı Bu rakamları bilen var mı Yok. Çünkü o rakamlar, belki tutulmuyor bile.
Peki, bu denetimsizlik rejimi sadece ustalarda mı Ya canımızı emanet ettiğimiz hastanelerin acil servisleri Şöyle tebdil-i mekân gezen bir denetimci, haftada bir kez o kapıdan içeri girse, acaba nelerle karşılaşır Bu soruların cevabı da o 'gölge'nin bir parçasıdır.
Aynı kaygı, soframızda. Peki siz, kendi mahallenizdeki lokantanın gerçekten ne sattığını biliyor musunuz Kaç işletmenin faturasındaki malzemeler tezgâhtaki yemekte kullanılan malzemelerle aynı Geçen ay kaç restoran gıda zehirlenmesinden kapandı Hani çoğunluğu Müslüman bir ülkeyiz ya, hani hepimiz önce Orta Doğu'ya sonra Batı ve çevre ülkelere örnek olacaktık Hani Avrupa'ya tahareti biz öğretmiştik Sanırım zehirlenmemek için de duadan fazlasına ihtiyacımız var.
Oysa çözüm, bir hayal değil. Bir gıda mühendisi, bir minibüs, ortalama elli bin liralık test cihazları. Bu ekip, her gün başka bir mahallede. Numune alıyor, analiz ediyor, sonucu o an ilan ediyor. Temiz çıkan işletmenin kapısına 'Güvenli' rozeti yapıştırıyor. Çıkmayanı mühürlüyor. Bu kadar. Bunu yapmak için başka ne lazım Bir 'irade' yeter. Elli bin lira yok mu O zaman o törenlerdeki çiçekleri keselim.
Ve bu sistem yalnızca tahlil yapmayacak; denetim yapmayanı da ifşa edecek. Çünkü şeffaflık, cezadan çok daha güçlü bir yaptırımdır.
Bu, bir "hakaret" değil, bir "tenkit"tir. Ve tarihin, gücü elinde tutanlara bu iki kelime arasındaki fark hakkında öğrettiği hayati bir ders vardır.

14