Tarihin akışı her vakit top sesleriyle kırılmaz; bazen devletlerin zirvesinden dökülen titrek bir cümle, koca bir devrin kapanış senedi olur. Batı'nın o mağrur kalelerinden, hem Almanya Başbakanı Scholz'dan hem de AB Komisyonu Başkanı Von der Leyen'den farklı zamanlarda yükselen "Bildiğimiz dünya düzeni artık yok" itirafı, işte böyle cılız bir ikrardır. Batı'da seksen, Doğu'da otuz beş yıldır kurulan o şatafatlı sofra artık devrildi. 2026'da bazı çevrelerce kopması beklenen büyük ekonomik tufan ve yapay zeka balonunun sönme ihtimali ufukta belirirken, insanoğlu bu yaklaşan kıyametten kaçacak bir delik arıyor.
Ne hazindir ki, hakikatin soğuk yüzünden kaçan bu çağın uyurgezerleri, sığınağı dijital ekranların aldatıcı loşluğunda buluyor. Cambridge Sözlüğü'nün yılın kelimesi seçtiği "Parasosyal İlişki", aslında bu kaçışın adıdır. Ekranın ardındaki hiç tanımadığı suretlerle tek taraflı ve hayali bir ünsiyet kuran hakikat yorgunu kitleler, gerçeklikten kopuyor. Bu kopuşu görmek için uzağa gitmeye gerek yok; akşam sofralarında bile kulaklığını çıkarmayan, ailesinin yüzüne bakmak yerine ekrandaki içerik üreticisinin ritmine teslim olan gençlerin hali, kültürel bir erozyonun habercisidir. Griffith Üniversitesi'nin verileri, izlenen o kısa videoların zihinlerde bıraktığı tahribatı "bilişsel felç" olarak tanımlıyor.
İdrak melekeleri dumura uğrayan bu kalabalıklar, yaklaşan fırtınaya karşı akıl ile set çekmek yerine, zekasını anlık hazlara kurban ediyor. Dijital bağımlılık zihinleri gerçek başarıdan ve alın terinden kopardıkça, kumarlaşmış bir refah beklentisi toplumun bilinçaltına sinsice kazınıyor. Bugün patlak veren yasa dışı bahis skandalı, işte bu ahlaki çürümenin vesikasıdır. 638 futbolcunun, hakemlerin ve spor yorumcuları eşlerinin karıştığı iddia edilen bu kirli çark, basit bir zabıta vakası değildir. Bu; maçın yeşil sahada değil, cep telefonlarındaki oranlarda oynandığı; vicdanın yerini istatistiğin aldığı bir kitlesel seraptır.
Fakat sanal alemdeki bu "oyun" hali, gerçek dünyada telafisi imkansız bir trajediye kapı aralıyor. Bu kopuşun bedeli, geçtiğimiz günlerde İstanbul'un göbeğinde, bir otel odasında en ağır şekilde ödendi. Bir resepsiyonist, ifadesine göre "kebap yemeye" giderken; "içeri hırsız girmesin" diyerek kapıyı üzerlerine kilitlemiş ve iki çocuklu bir aileyi alevlerin ortasına resmen hapsetmiştir. O baba camı kıramadı, ambulans içeri giremedi. Çünkü o kilit, sadece otelin kapısında değil, bizim basiretimizdeydi. Birileri keyfi için kapıyı kilitlerken, geride kalanlar o gafletin duvarları arasında nefessiz kaldı.

23