Kardeşin elinden tutma vakti

Aziz milletimizin on yılı aşkın bir süredir büyük bir sabır ve metanetle omuzladığı tarihî yük, 8 Aralık 2024 gecesi Şam'dan gelen haberle yeni bir safhaya girdi. Suriye'de zalim rejimin çöküşü, İstanbul sokaklarında yankılanan sevinç çığlıklarıyla karşılandı. Bu, hiç şüphesiz, vatanlarından koparılmış yüz binlerce insanın yüreğinde biriken hasretin ve umudun tezahürüydü.

O gece yaşanan coşku, milletimizin ensar ruhuyla açtığı kucağın ne denli hayati bir mana taşıdığını bir kez daha bütün dünyaya gösterdi. Ancak ertesi sabah, o coşkunun yerini derin bir tefekkür aldı. Çünkü hayallerin gerçeğe dönüştüğü an, aynı zamanda en çetin imtihanların başladığı andır. Yıllardır beklenen gün gelmişti, fakat dönüş yolu, gidilen yoldan daha meşakkatli görünüyordu.

Devletimiz, bu yeni dönemi de her zaman olduğu gibi büyük bir basiret ve vakarla yönetmektedir. Suriyeli kardeşlerimize sunulan "git ve gör" imkânı, bu aklıselim yaklaşımın en somut delilidir.

Bu politika, kimseyi zorla bir belirsizliğe göndermek yerine, onlara kendi gelecekleri hakkında en doğru kararı bizzat yerinde görerek verme fırsatı tanımaktadır. Zira vatan toprağı artık zalimin elinde olmasa da, geride kalan enkaz ve güvenlik boşluğu ortadadır. Ülkenin dört bir yanı hâlâ silahlı grupların cirit attığı, temel hizmetlerin verilemediği, hastanelerin ve okulların işlemediği bir harabe görünümündedir. Toprağın altı, masum canları bekleyen patlamamış mühimmatlarla doludur.

Bu şartlar altında, kitlesel ve aceleci bir dönüşü teşvik etmek, kardeşlerimizi bir felaketten kurtarıp bir başkasına sürüklemek olurdu. Nitekim Birleşmiş Milletler'in yaptığı araştırmalar dahi, dönme arzusunun arttığını ancak insanların öncelikli olarak güvenlik ve istikrar aradığını ortaya koymaktadır.

Bu süreçte, Türkiye'de yaklaşık 2.8 milyon Suriyeli kardeşimiz geçici koruma altında hayatını sürdürmektedir. Bu nüfusun ezici çoğunluğu, yani yüzde yetmiş üçü kadın ve çocuklardan oluşmaktadır.

Bu rakamlar, meselenin artık basit bir misafirlikten öte, kökleri bu topraklara uzanan sosyolojik bir vakıaya dönüştüğünü göstermektedir. Özellikle İstanbul gibi metropollerde, 480 bini aşkın Suriyeli, milletimizle iç içe, aynı mahallelerde, aynı atölyelerde, aynı pazarlarda hayat mücadelesi vermektedir. Elbette bu durum, ekonomik sıkıntıların ve hayat pahalılığının herkesi etkilediği bir dönemde, zaman zaman bazı gerilimlere de sebep olmaktadır. Ancak aziz milletimiz, ensar olmanın getirdiği sorumluluğun bilincindedir ve bu kardeşlik hukukunu, gündelik sıkıntıların gelip geçici dalgalanmalarına feda etmeyecek kadar âlicenaptır.

Devletimiz, bir yandan gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşlerin altyapısını hazırlarken, diğer yandan ülkemizde kalacak olanların toplumsal uyum içinde yaşamaları için gerekli adımları atmaktadır.