Hafıza, kendini iki mürekkep ile yazar. Biri duyulur, diğeri yalnızca hissedilir. İlki, Topkapı Sarayı'nda sessiz bir odada, pürüzsüz bir kâğıda dokunan fırçanın sesidir. "Muhibbi" mahlaslı bir Cihan Sultanı, kâinatın nizamını, estetiğin "kanun"unu ve idealize edilmiş bir aşkı "Divan"ına işler. Bu, gücün mürekkebidir. Kontrollü ve rafine, kendi hattıylatescillenmiş bir estetik...
Ve sonra, ikinci mürekkep gelir. Onun sesi çıkmaz, zincir şakırtısıyla yazılır. O aynı mürekkep, bu kez başka bir kaderin elinde koyulaşır. Hindi Mahmûd, Roma'da bir zindandadır. O, "Divan" yazmaz; o, "Esâretnâme" yazar, esaretinin hâtıratını. Onun mürekkebi, ayakları zincirlenmiş vaziyette sürüklenirken, dövülürken, aç bırakılırken damıttığı ızdıraptır. Bu, "resmî bakışın dışında" kalmış, "kayıp" olduğu varsayılan, bireysel acının ve "Sergüzeşt"in mürekkebidir. Biri Saray'ın "ideal" yüzü, diğeri o ideal uğruna ödenen bedelin "gerçek" sesi.
Hafızanın bu iki mürekkebi, asırlardır kurumadı. Bugün o "Divan"lar dijital vitrinlerde yazılıyor, algoritmanın kalemiyle ve görünmez parmakların emeğiyle. Bir yanda parıltılı galeri salonlarında sergilenen pürüzsüz dijital enstalasyonlar, bir yanda takdirle alkışlanan "kusursuz" yapay zekâ görselleri... Peki, bu dijital "şaheserlerin" "Sergüzeşt"i nerede O "parlak" görselin ardında, sistemi eğitmek için internetin zindanlarında dolaşan "hayalet işçi"nin "sergüzeşt"i vardır. O "mükemmel" animasyonun ardında, "crunch time" denilen o modern "esâretnâme" içinde sabahlayan isimsiz animatörün "Mihnet-keşan"ı, o çileler bütünü saklıdır. Biz, Saray'ın "Divan"ına, o parlatılmış son ürüne odaklanmayı o kadar sevdik ki, o ürünü var eden "Sergüzeşt"i, o ızdıraplı süreci, tıpkı "kayıp" bir metin gibi görmezden gelmeyi tercih ettik.

5