Geceden beri onu besliyordun. Önce prizde elektrikle, sonra parmaklarının ucundaki kelimelerle, en sonunda da sana dair ne varsa, en mahrem anılarınla. Ve o an fark ettin: Asıl şarj olan sen değildin. Sen, o makinenin bitmeyen piline dönüşmüştün.
En tehlikeli uykudaydın; gözlerin fal taşı gibi açıkken daldığın o uykuda.
Bedenin ayaktaydı; dakik, itaatkâr, bir saat gibi işliyordu. Ama ruhun çoktan teslim olmuştu. Ve içindeki o kadim soru uykusundan uyandı:
Ben kimim
Sessizlik kısa sürdü. Hayat, seni yeniden içine çekmek için acele ediyordu.
Aynı denize bakıyordun oysa. Galataport'un cam vitrininde turistin gözü parıltılı bir çantadaydı, balıkçının eli soğuk suda donmuştu. Aynı ışık altında, biri kendine bir hatıra seçiyordu, diğeri akşamın ekmeğini... İşte İstanbul'un suskunluğu buydu: Herkes aynı şehirde nefes alıyor, ama kimse aynı hayatı paylaşmıyordu.
Geçen hafta bir uluslararası finansal yayının Türkiye'ye dair raporunu okurken, rakamların arasında kendi hayatımın da şifrelerini gördüm. Enflasyon, döviz, büyüme oranları... Ama asıl çarpıcı olan, satır aralarında beliren o ruhların pas tutmasının fotoğrafıydı. Rapor bunu 'ekonomik belirsizlik' diye adlandırmıştı. Oysa ben biliyordum ki bu, sistemin dayattığı bir gaflet nöbetiydi; seni o koşu bandına zincirleyen, uyanıkken uyutan büyük bir sihir. Ve belki de o raporun en eksik verisi buydu: İnsan ruhunun yorgunluğu ölçülmüyordu.
Ama bazen, tam bu gaflet nöbetinin en koyu olduğu anda, bir şehir uyanır. Gaziantep gibi. Bu hafta Avrupa'nın en büyük ödülünü kucaklaması, sadece bir başarı değil; uykusundan uyanan bir şehrin hikayesidir. Belediye Başkanı Fatma Şahin'in vizyonunda birleşen o ruh, bize unuttuğumuz bir şeyi hatırlattı: Uyanış, bazen bir kişinin değil, bir şehrin iradesidir. O Avrupa Ödülü, aslında kardeşliğin, dayanışmanın ve 'ben varım' diyen o kadim sesin hâlâ yaşadığının kanıtıydı.
Peki sen Sen nasıl uyanacaksın Belki Tophane'deki bir sergide, bir eserin karşısında donup kalarak. Belki Emirgan'da bir müzenin sessizliğinde, zamanın durduğunu hissederek. Ya da Kanlıca'da, bir çınar gölgesinde sadece nefes alarak.