Gözlerimizi kapatalım.
Geçmişin tozlu raflarından indirdiğimiz verilerle geleceği kurguladığımızı düşünelim. Uzmanların sözleri kulaklarımızda ninni. "Kontrol yanılsaması" diye fısıldıyor içimizdeki ses. "Riskleri denkleme sığdırabilir, rastlantıyı susturabiliriz!" O fısıltı hepimizi uçuruma sürükleyen bir serap. Çünkü hayat, matematiğin çözemediği bir denklem. Belirsizlik kusur değil, kanatlarımızı keşfettiğimiz alan.
Bir liman düşünelim. Kaptanlar rotayı yıldızlara bakarak çizer. "Şimdiye kadar böyle oldu, yine olacak" deriz. Ta ki görünmeyen kasırga gemimizi paramparça edene kadar. Katı planlarımız gerçek hayatın dalgalarına çarpınca kumdan kaleler gibi dağılıverir. Biliriz ki gerçek ustalık yelkenleri rüzgâra göre ayarlayabilmekte. Fırtınayı böyle yönetiriz.
Bir bambu hayal edelim. Tayfunlar karşısında eğilir bükülür ama asla kırılmaz. Kökleri sağlamdır esneyişi sonsuz. İşte gerçek gücümüz: Sınırlı kaybı göze alırken sınırsız olasılıklara açılmak. Kaybedeceğimiz belliyse kazanacağımızın ufku neden daralsın
Pencereden dışarı bakalım. Gördüğümüz çınar tek bir gövdeye değil yüzlerce dala yaslanır. Kırılan her dal yerine iki filiz verir. Stratejimiz bu olsun: Kaynaklarımızı tek bir geleceğe kilitlemeyelim. Yollar çatallaştığında ayakkabılarımız hep hazır olsun. Hayatın en güzel sürprizleri haritasız patikalarda saklı.
Bir sır verelim: Matematiğin asıl armağanı kesin cevaplar değil "şu kadar ihtimalle..." diyebilme cesaretidir. Olasılıkları kucaklayan tahtaya hükmeder. Pusulası kırık denizciler gibi "mutlaka böyle olacak" diye direnirsek sığ kayalıklarda mahsur kalırız.
Dönüm noktasındayız.
Ya belirsizliği düşman bellemiş kristal küre avcılarından olacağız. Ya da rüzgârın yön değiştirmesiyle yelkenlerini döndürebilenlerden. Şunu asla unutmayalım: