A harfi

Sessizliğin rahminden kopan ilk feryat, bir harfin suretine bürünseydi, o mutlaka 'A' olurdu. Kâinatın sonsuz sükûtunu yırtan bir bebeğin ciğerlerinden boşalan o ilk nefes, kelimelerden ve dillerden azade, varoluşun en saf ilanıdır: "Aaaaa…" Bu ses, bir isyan değil, bir beyandır; yokluktan varlık sahnesine atılmış bir imza, can verilmiş çamurun ilk bestesidir. Henüz ne anne vardır lügatte ne de baba; sadece hayatın kendisine tutunma iradesinin o en çıplak, en içgüdüsel haykırışı… İşte bu yüzden A, alfabenin yalnızca ilk basamağı değil, varlık âlemine açılan o kadim kapının ta kendisidir.

O kapının mimarisine dikkatle bakın. İki ayağını yeryüzüne sağlamca basmış, zirvesiyle göğü işaret eden bir dağ gibidir. Sanki topraktan aldığı güçle semaya yükselen bir duadır. Ortasındaki çizgi ise bir eşiktir; hem iki yakayı birleştiren bir köprü hem de bir âlemden diğerine geçmek için aşılması gereken bir menfez. Tasarımındaki bu denge, ona bir sarsılmazlık, bir asalet verir. Tıpkı bizim medeniyetimizin mürekkebinde dimdik duran, eğilip bükülmeyen, Allah'ın birliğini ve her şeyin başlangıcını temsil eden o mübarek Elif gibi. A, Latin harflerinin Elif'idir; her ikisi de başlangıcın, tekliğin ve yolun ilk adımının sırrını taşır. O olmadan hiçbir kelime kervanı yola çıkamaz, hiçbir mana heybesi doldurulamaz. O, dilin hem ilk mabedi hem de en sadık bekçisidir.

Bu kapıdan içeri girdiğinizde, en temel hakikatler sizi karşılar. Varlığın ilk sebebi olan Allah lafzı, bu kapının anahtarıyla açılır. İnsanlık serüveninin başrolü, Hz. Adem, adını bu harfin yankısından alır. Ve kâinatın kandili olan Aşk, yolculuğuna yine bu eşikten başlar. Fakat aynı kapıdan, zıttı da sızar içeri. Bugün Gazze'de, o "can verilmiş çamurun" en masum suretleri bir bir toprağa düşerken, 'A' ile başlayan bir başka kadim kelimenin, Adalet'in anlamı, bombaların gürültüsünde can çekişiyor. Adalet, lügatlerde yaşayan ama sokakta susan bir kelimeye dönüştüğünde, o ilk varoluş kapısı, artık Aşk'a değil, sadece