Küresel 'Kutupsuzlaştırma'da Türkiye-Hindistan İlişkileri

SETA Vakfı'nın ev sahipliğinde gerçekleşen Türkiye-Hindistan ilişkilerinin bugün ve geleceğine dair önemli görüş ve önerilerin tartışıldığı toplantı, 'çok kutupluluk' kavramının, jeopolitik ve jeoekonomik gerginliklerin fazlasıyla öne çıktığı bir dönemde, küresel iklim krizinden gıda ve enerji güvenliğine, küresel ticaret koridorlarından küresel tedarik zincirinin yeniden yapılanmasına, pek çok uluslararası meselenin 'kutupsuzlaştırılması'nda iki ülke arasında güçlü işbirliğinin hayli pozitif etkileri olacağına işaret etti. Gerek Türkiye, gerekse de Hindistan jeopolitik konumları ve kültürel zenginlikleri ile, batılı ülkelerin uluslarası sisteme sadece kendi anlayışları, kendi perspektifleri ile dayattıkları küresel değerleri, normları yükselen gelişmekte olan ekonomilerin perspektifinden de zenginleştirecek, hibritleştirecek kabiliyete sahipler.
Hem Türkiye, hem de Hindistan salıncak ülke (swing country) olma özellikleri itibariyle, bir tarafta Küresel Güney, bir tarafta Küresel Kuzey ülkelerine uzanabilecek esnekliğe sahip, Küresel Güney ile Küresel Kuzey ülkeleri arasında şiddetle ihtiyaç duyulan diyalog süreci için imkan ve kabiliyetleri yüksek olan ülkeler. Bilhassa, başta ABD, kimi önde gelen Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin olmak üzere, gücünü hayırhah amaçlarla kullanma eğilimini, arzusunu giderek daha hızla kaybetmekte olan ülkelere karşı, küresel ölçekte sert ve etkili tepkileri, 'orada bir durun' şeklinde tepkileri inşa etmek konusunda, pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeyi küresel haksızlıklara karşı daha fazla ses çıkaracak, haklı bir tepkinin arkasında duracak noktaya getirebilecek şekilde, hem Türkiye, hem de Hindistan'ın küresel konumları stratejik önemde.
Bu temel gerçeğin ışığında, bilhassa Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın uzunca bir süredir dile getirdiği 'Birleşmiş Milletler Reformu' sürecinde, uluslararası teşkilatın yeniden yapılandırılmasında, bilhassa küresel ekonomi-politik sistemde gücü ve etkinliği hızla artan E7 ülkelerinin BM'de daha fazla temsiliyeti anlamında iki ülke de önemli bir rol üstlenebilirler. Keza, Afrika'nın neye öncelikle ihtiyaç duyduğuna, neyi önceliklendirdiğine aldırmadan, Afrika'ya sürekli sadece kendi önceliklerini, kendi reform ajandalarını dayatmayı, Afrika'yı sadece ekonomik ve ticari açıdan değil, insan kaynakları açısından değil, aynı zamanda kültürel açıdan da