Geleneksel ve Yeni 'Koridor Savaşları'

1. Yüzyıl'dan 1750 Sanayi Devrimi'ne kadar bugün Çin ve Hindistan'a ait olan topraklar dünya mal ve hizmet üretiminin yüzde 50 ile 60'ını karşılamaktaydı. Aynı dönemde, bugün Türkiye, Mısır, Yunanistan ve İran'a ait topraklar ise yüzde 8 ile 10'unu. Osmanlı İmparatorluğu'nun en güçlü olduğu dönemde dünya mal ve hizmet üretimindeki payı yüzde 6'ydı. 1. Dünya Savaşı sonrası bu pay yüzde 0,5'e gerilemişti. Çin ve Hindistan'ın payı ise yüzde 25'e. 2. Sanayi Devrimi ile birlikte ABD, Birleşik Krallık ve Kıta Avrupası'nın payı ise yüzde 50-60 bandına oturdu. Rusya yüzde 10'lara dayandı. Bu dönem, tarihi ticaret koridoru konumundaki İpek Yolu ve Baharat Yolu'nun yerini deniz ticaret koridorlarının aldığı bir dönemdi.
1869'da yoğun kullanıma açılan ve bugün kadar geliştirilen Süveyş Kanalı Asya'da üretilen ürünlerin Akdeniz ve Avrupa'ya kolayca ulaşması adına, 1914'de devreye giren Panama Kanalı ise Pasifik Okyanusu ile Atlantik Okyanusu arasındaki deniz ticaret koridorlarının birbirine bağlanması adına, kritik geçitlere dönüştüler. Bu dönemde, Rus Çarlığı ve sonrasında Sovyetler Birliği'nin kontrolündeki 'Kuzey Koridoru', Uzakdoğu limanlarından doğuya ve batıya doğru uzanan, bir yandan Malakka Boğazı, bir yandan da Macellan Boğazı'nın kullanan, bir yandan Süveyş ve Panama kanallarını kullanan, bir yandan da Ümit Burnu'ndan geçen deniz ticaret koridorları 'Geleneksel Ticaret Koridorları'nı oluşturdular. Küresel hammadde, ara mamul ve nihai ürün taşımacılığının yüzde 80'ini taşıyan deniz ticaret koridorları yakın döneme kadar söz konusu 'geleneksel koridorlar'ı yoğun kullandılar.
Ancak, son birkaç yıldır, bir tarafta küresel ve bölgesel jeopolitik tehdit ile gerginlikler, diğer tarafta küresel iklim değişikliğinin getirdiği zorluklar, taşımacılık ve lojistik şirketlerinin karbon ayak izlerini azaltma gayretleri ve küresel rekabet baskının getirdiği 'maliyet yönetimi' arayışları 'geleneksel' ticaret koridorlarının kullanımını zorlaştırmış durumda. Rusya-Ukrayna Savaşı'nın içinden geçtiği evreler, Türkiye'nin barışa yönelik somut çabalarına rağmen, bu sürecin çabuk bitmeyeceğine işaret ediyor ve bu nedenle, 'Kuzey Koridoru' neredeyse kullanılamaz hale gelmiş durumda. Bu nedenle, 'yeni nesil', hibrid, deniz ve kara taşımacılığının birlikte tasarlandığı ticaret koridorları önümüzdeki 25 yılın yükselen lojistik ağı olacak gözüküyor. Bu noktada da, Türkiye'nin mega projeleriyle geniş imkan ve yüksek değer kattığı 'Orta Koridor' ve yine Irak'la birlikte geliştirilecek 'Kalkınma Yolu Koridoru' son dönemin en çok konuşulan başlıkları olarak öne çıkıyor.