1930'lu yıllarda Üstad Bediüzzaman bir Kastamonu mektubunda "Geçen Ramazan-ı Şerifte, Ehl-i Sünnetin selâmet ve necatı (kurtuluşu) için edilen pek çok duaların şimdilik âşikâre (açıktan) kabulleri görünmemesine hususî iki sebep ihtar edildi" derken, birini şöyle izah ediyor:
"Bu asrın acip bir hassasıdır (özelliğidir). Bu asırdaki ehl-i İslamın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi ve bir tek haseneyi (iyiliği), binler seyyiatı (kötülüğü) işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibâdı (kul haklarını) mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl (azın da azı) olan ehl-i dalâlet ve tuğyan (haktan sapan azgınlar), safdil taraftarla ekseriyet (çoğunluk) teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüp eden musibet-i âmmenin (umumî musibetin) devamına ve idamesine, belki teşdidine (şiddetlenmesine) kader-i İlahiyeye fetva verirler; 'Biz buna müstehakız' derler."
Bu ifadelerde, Üstadın bütün tesbit ve tahlilleri gibi, günümüzdeki durumla bire bir örtüşen manidar bir "şablon"la karşılaşıyoruz.
Bugün de onca kul hakkına giren insanlara, "bir tekveya birkaçhasene"leri öne çıkarılarak taraftar olunuyor; böylece azın da azı olan ehl-i dalâlet, safdil ve safderun ehl-i İslamın bu tavrı neticesinde sanki çoğunluk teşkil etmişçesine kuvvet kazanıyor ve bildiğini okumaya devam ediyor.
Bu durum da duaların kabulüne set çekiyor ve çoğunluğun hatası sebebiyle gelen umumî musibetin daha da şiddetlenerek devam etmesini netice veriyor. Seçimlerde aldıkları oy bindelik küsuratları geçmeyenlere "Yargı altın devrini yaşıyor" dedirten hukuksuzluklar süreci bu tesbitin güncel tezahürü.