Zorlamalar kalıcı olamaz
Bediüzzaman padişahlık döneminde eleştirdiği şahıs istibdadının, bu istibdada yönelik tepkileri istismar ederek iktidarı ele geçirecek olanlar tarafından bir komite istibdadına dönüştürülebileceği ikazında bulunmuş ve ne yazık ki, bu uyarısında da haklı çıkmıştı.
Cumhuriyet karşıtlığı ithamıyla da yargılandığı mahkemede kendisini "dindar bir cumhuriyetçi" olarak nitelerken, ideal cumhuriyet modelinin hakikî adalet ve hürriyeti taşıyan Asr-ı Saadette yaşandığını vurgulayarak, "isim ve resimden ibaret cumhuriyet" anlayışını eleştirmişti.
Çok partili demokratik hayata geçildiğinde de, demokrasinin adalet, hürriyet, halka hizmet gibi temel prensiplerini Kur'ânî referanslarla izah etmiş, demokratik ortamda siyaseti dine dost ve hizmetkâr kılmanın gayreti içinde olmuştu.
Onun Divan-ı Harb-i Örfî Müdafaası, İstanbul ve Selânik'teki "Hürriyete hitap" nutukları ve şark aşiretlerindeki sohbetlerini ihtiva eden Münazarat eseri, 110 yılı aşan demokrasi serüvenimizin şu anki merhalesine de ışık tutacak mesajlar taşıyor.
Bu bağlamda Üstadın "Riyâset-i şahsiyenin kat'iyen aleyhindeyim" diyerek ortaya koyduğu duruş, defaatle vurguladığımız gibi, bugün hâlâ güncel ve geçerli.
Çünkü şahıs dönemi bitti, milletin hâkimiyeti dönemi başladı. Millet bu hâkimiyetini, kendi tercihiyle oluşan Meclis, onun içinden çıkan hükümet ve tam bir fikir hürriyeti ortamı içinde oluşan kamuoyu vasıtasıyla tecellî ve tezahür ettirecek.