Normale dönüş ancak hukukla mümkün

Siyaset tarihimizde yaşanan her darbe ve müdahale Türkiye'yi hukuk ve demokrasi prensiplerinden uzaklaştırdı ve bunun olumsuz sonuçları hayatın her alanına yansıdı.

Büyük emek, çile ve fedakârlıklarla elde edilen demokratik kazanımlar kaybedildi ve çok gerilere gidildi.

27 Mayıs'ta da, 12 Mart'ta da, 12 Eylül'de de, 28 Şubat'ta da, 15-20 Temmuz'da da bunu defalarca yaşadık. Ve her defasında darbe ve müdahalelerin yol açtığı çok yönlü, çok boyutlu ve çok derin tahribatı onarmak için demokrasiye dönülmesi, bunun için de darbelerin meydana getirdiği anormal ortamdan çıkılıp normale dönülmesi gerektiğini savunduk ve bu istikamette yoğun gayret sarf ettik.

12 Eylül'e karşı darbe anayasasına muhalefet, siyasî yasakların kalkması için yaptığımız kampanya ve verdiğimiz demokrasi mücadelesi ile kayda değer bir mesafe almış, Demokratların yeniden iktidar olmasını sağlamış ve Türkiye'nin yeniden demokratik bir yörüngeye girmesini önemli ölçüde başarmıştık ki, "din adına siyaset" cereyanının devreye sokulması ile tırmandırılan 28 Şubat süreci bu gelişmeleri sabote ve herşeyi tekrar alt üst etti.

28 Şubat'a karşı da kararlı bir hukuk ve demokrasi mücadelesi verdik. 1999 sonundan itibaren AB faktörünün de devreye girmesi bu gayretlerimize güç ve destek verdi. Ve AB eksenli demokratikleşme adımlarıyla Türkiye yine normale dönmeye başladı.

Ama bu defa da, 28 Şubat hukuksuzluklarına tepkilerin iktidar yaptığı AKP yön değiştirdi. Bilhassa meş'um ve karanlık 15 Temmuz kalkışması bahane edilerek dayatılan OHAL düzeni ve o sayede ülkenin sürüklendiği tek adam rejimi Türkiye'yi bir kez daha antidemokratik bir labirente soktu ve 28 Şubat'ı da sollayan boyutta, görülmemiş hukuksuzlukların icra edildiği bir süreçle karşı karşıya bıraktı.