"Tek adam" artık sorgulanıyor

AKP iktidarının ilk günlerinden beri gözlenen bir tavır, özellikle Erdoğan'ın "ustalık" olarak nitelediği üçüncü iktidar döneminde daha da görünür ve belirgin hale geldi.

Bu tavır, partinin yola çıktığı andan itibaren dile getirilen ve "başarı"yla çıkılmış her seçimden sonra daha güçlü vurgularla tekrarlanan "Erdoğan'ın şahsî karizması, partinin şu kadar puan önünde" söylemleriyle açığa vuruldu.

Böylece lider, partinin önüne geçirildi.

Erdoğan, 3 Kasım 2002 seçimiyle iktidara gelmeden iki buçuk ay kadar öncerahmetliSavaş Ay'a verdiği röportajda şöyle demişti: "Genel başkan ayrı, lider başka. Lider olunmaz, doğulur. Bu lafıma dikkat ediniz lütfen..." (Sabah, 25.8.02)

Daha çıkış noktasında böyle açığa vurulan bu psikoloji gelinen noktada tam anlamıyla "zirve" yaptı. Herşey lidere endeksli... Ve tek adam rejimi böyle bir psikoloji üzerine bina edildi.

Sürecin başlarında kimi AKP yöneticileri "tek adam" eleştirilerine "Hayır, bizde ortak akıl esastır, liderimiz herkesi dinler ve istişareye çok önem verir" gibisinden savunmalarla karşı çıktıysalar da, zaman içinde yapılan yoğun tasfiyeler sonucu bu sesler de artık duyulmaz oldu.

Oysa toplumların kaderini tek adama bağlayan bir anlayışın, istişareyi ve ortak aklı esas alan dinimize de, çağın gerçeklerine de uymadığını başından beri defaatle dile getirdik.

Bediüzzaman'ın 1910'larda yazdığı Münazarat adlı eserinde, özellikle yeni girilen çağda tek adam zihniyetine yer olmadığını, şahs-ı manevînin ve cemaatin öne çıkacağını, herşeyin seçilmiş Meclislerde yapılacak istişarelerle kararlaştırılıp uygulanacağını dile getiren ifadelerini de dikkatlere sunduk.