Sivil toplum ve devlet

Bunca zamandır yaşadığımız demokrasi tecrübesine ve bu kadar olup bitenlere rağmen toplum, antidemokratik ve hukuk dışı uygulamalara karşı örgütlü ve güçlü bir sivil tepki ortaya koyma noktasına henüz gelebilmiş değil.

Merhum Demirel'in zaman zaman söylediği "Bizdeki demokrasi halksız demokrasi" beyanı tam da bu durumu tarif ediyor.

Bu durumu aşmak için yapılması gerekenlere ise, Bediüzzaman'ın "Mevcudiyet-i milleti göstermek lâzım, mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz" ve "Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse ehl-i hamiyeti de müstebit eder" gibi sözleri ışık tutuyor.

Peki, milletin varlığını göstermek ve hukukuna sahip çıkmak için neler yapılmalı

Bu hususta pek çok şey söylenebilir. Ama öncelikle ve özellikle ifade edilmesi gereken hususlardan biri şu olsa gerek:

Bir defa, haddizatında sorunun kaynağını oluşturan "yanlış referanslara dayanarak tavır sergileme" hatası mutlaka terk edilmeli. Bu, bilhassa muhafazakâr kitlelerde yaygın olan ve bu dönemde maalesef daha da güçlenen devletçi, hattâ OHALci refleksler için geçerli. Her hal ve şartta devleti kollayıp, devlet adına yapılan yanlışları da görmezden gelen bir yaklaşımla sivil toplum inşa edilemez. Sivil toplumun en önemli şartlarından biri, evvelâ devlet karşısında bağımsız bir konuma oturmak.

Bu demek değil ki, "devlet düşmanı" olunsun. Hayır. Karşı çıkılması gereken şey devlet değil, "devlet adına" yapılan yanlışlar, haksız ve keyfî uygulamalar.