Şeriat, istibdadı şeytan gibi lânetler

Bediüzzaman bir asrı aşkın bir zaman önce yazdığı eserlerde istibdadı Müslümanların en önemli problemlerinden biri olarak niteleyip, hürriyet ve meşrutiyete sahip çıkmıştı.

Ona göre, İslâmın mazi kıtasını tamamen istilâ etmesinin başlıca engellerinden biri istibdat ve baskı rejimleriydi. Bu durumu, İslâmın gönülleri fethetmesine set çeken bir engel olarak görmekteydi.

Yaratılışları gereği hürriyete muhtaç olan ve kendi toplumlarında yüzyıllar boyu çetin mücadeleler vererek hürriyetlerini kazanan insanlar, Müslüman rejimlerdeki baskı rejimlerine bakarak İslâm hakkında olumsuz kanaate sahip oluyorlardı.

Onun için, "Avrupa bizdeki cehalet ve taassup müsaadesiyle şeriatı hâşâ ve kellâ istibdada müsait zannettiklerinden, nihayet derecede kalben üzülmüştüm" diyen Üstad Bediüzzaman, devamla "Onların zannını tekzip etmek için meşrutiyeti herkesten ziyade şeriat namına alkışladım" (Eski Said Eserleri, s. 123) diye ilan ediyor.

Ayasofya, Bayezid, Fatih, Süleymaniye gibi selâtin camilerinde medrese hocalarıyla talebelerine yaptığı konuşmalarda şeriatla meşrutiyetin hakikî münasebetini açıklayıp, mütehakkimane istibdadın şeriatla alâkası olmadığını söylüyor; "Kavmin efendisi hizmetkârıdır" hadisinin sırrıyla "Şeriat âleme gelmiş, tâ istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin" diyor (age, s. 121).

Keza "Eğer şeriat tecessüm ve temessül etse cisim halinde görünse idi, istibdadı şeytan gibi tel'in edecekti lânetleyecekti" (age, s. 31) ifadesi de ona ait.

Onun bu gayret içinde olduğu devirde devletin başında Sultan Abdülhamid var.