Seçimin ahlâkî meşruiyeti

Seçim yarışında had safhaya varan haksız rekabet, iktidar cenahının devlet gücünü ve imkânlarını sonuna kadar kullanması, devlet televizyonu TRT ve iktidar kontrolündeki diğer kanallarla gazeteler ve haber siteleri sınırsız bir şekilde tek yanlı propaganda yaparken kısıtlı şartlarda yayın yapan bağımsız medyanın buna ilaveten ağır baskı ve engellemelere maruz bırakılması, dışarıdan gelen gözlemcilerin raporlarına da yansıdığı gibi, sonuçlara gölge düşürmüştü.İktidarın seçim kampanyasında kullandığı tehdit ve nefret dili; rakiplerini yine ihanet ve terörle suçlaması; en güçlü rakibine destek verenleri "dini, bayrağı, ezanı olmayanlar, kitapsızlar" diye aşağılayıp tahkir etmesi de. Ve bununla da kalmayıp, daha ötesinde, "montaj ve kurgu" olduğunu sonradan kendisinin de itiraf ettiği düzmece kasetler üzerinden yalan ve iftiralara tevessül etmesi de. Nüfus artışı ile seçmen sayısının artışındaki oransızlık, seçmen listelerinin şişirildiğine ilişkin iddialar, sandık hileleri, mükerrer oylar, seçim sonuçlarına YSK üzerinden iktidar lehine müdahale edildiği şüpheleri ve Kılıçdaroğlu'nun yukarıda sıraladığımız hususlar üzerinden gündeme getirdiği "ahlâkî meşruiyet" itirazı, hem milletvekili seçiminin sonuçlarına, hem de cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turu için açıklanan 52-48 dağılımına yönelik tartışmalara yeni boyutlar kattı. Şayet seçim dürüst, âdil ve eşit şartlarda yapılmış olsaydı bu tartışmaların hiçbiri olmayacak ve çıkan