Risale-i Nur'da bahar

Bediüzzaman'ın saff-ı evvel talebelerinden, âlim, mütefekkir ve edip şahsiyetini yüksek bir üslûpla yazdığı veciz mektuplarından tanıma imkânı bulduğumuz Milaslı Halil İbrahim Efendi, Barla Lâhikası'ndaki bir mektubunda Risale-i Nur'u bahara benzetiyor:

"Risale-i Nur eczaları cüzleri, küre-i arzın yeryüzünün mevsim-i erbaa dört mevsim kütüphanesinde bir bahardır. Ve bahar kadar letafetlidir ve canbahştır hayat bahşeder ve ölmüş arza o bahar vasıtası ile hayat verildiği gibi, Risale-i Nur eczaları da ölmüş arz (gibi) kulûblara kalplere taze hayat verir." (Sözler s. 471)

Yeryüzünün kuzey yarımküresinin, bahçelerde ve kırlarda açan yeşil yaprak ve rengârenk çiçeklerle taze örneklerini bir kez daha hayranlıkla temâşâ ettiğimiz yeni bir dirilişe sahne olduğu şu günlerde, bu bahar haşrini Risale-i Nur rehberliğinde okumanın çok ayrı bir hazzı var.

Halil İbrahim Efendi, yeryüzünde asırlardır münavebeli olarak yaşanagelen dört mevsimi bir kütüphaneye benzetiyor. Her an dinamik bir yenilenmenin cereyan ettiği bu canlı kütüphanenin her dönüşümünde okunacak sayısız Esmâ tecellîleri var: Sâni, Mukaddir, Hakîm, Muhyî, Musavvir, Müzeyyin, Cemîl, Rahman, Rezzak, Adl, Evvel, Zâhir, Bâtın...

Bu Esmâ tecellîlerini okuyabilmenin rehberi ise Kur'an ve onun hakikatli tefsiri Risale-i Nur. Kur'ân kâinatı okuyor, kâinat da Kur'ân'daki hakikatleri tefsir ediyor. Kâinattaki varlık ve kanunları keşfedip inceleyen ve "sema-arz-beşer" ilimleri tasnifi kapsamına giren her bir fen, aynı zamanda Kur'ân'da işaret ve ipuçları verilen gerçekleri ortaya çıkarıyor.