"Ne Haydar ağa, ne Haydo"

Hakkaniyet ve itidal üzere bir duruş ortaya koyup tahrik ve provokasyonlara rağmen o çizgide kalabilmek, bilhassa böyle kritik dönemlerde çok daha önem kazanan ciddi bir imtihan konusu.Tarafgirlik-karşıtlık eksenindeki tavır alışların keskin çatışmaları doğurduğu, ifrat-tefrit arasındaki savrulmaların bunları tetikleyip daha da tırmandırdığı bir ortamda hissiyata kapılmayıp tahriklere gelmeden sükûnet ve olgunlukla yola devam etmek çok değerli. Müsbet hareket bir yönüyle tam da bu. Burada kastedilen şey, elbette ki suya sabuna ve etliye de, sütlüye de karışmayan pasif ve silik bir fikirsizlik ve tavırsızlık hali değil. Sağlam esas ve prensiplere dayanan kuvvetli bir fikir temeli ve o zeminde ortaya konulan kendisinden emin bir tavır söz konusu. Bunu ifade ediş tarzı ve üslûbu da sağlıklı bir özgüvene yakışır olgunluğu yansıtmalı. Üstad Bediüzzaman'ın "Ne Haydar Ağa, ne Haydo; Haydar diyorum" sözüyle dile getirdiği ölçü tam da bu tavra karşılık geliyor. Ne fazla, ne eksik. Neyse o. Türkiye'de son dönemdeki sıkıntıların çok önemli bir kısmı bu noktadaki ifrat-tefritlerden kaynaklanıyor. Bir tarafta kraldan fazla kralcılık yapan, ama "kral"ın da rahatsız olmayıp tersine teşvik ettiği bir "reisçilik" yarışı, diğer tarafta amansız ve kör bir düşmanlık. Ortası yok mu Elbette ki var ve olmalı. Örneği de Üstadın aktardığımız ifadesinde. Biz başından beri bu tarife uygun ve dengeli bir çizgide olmanın gayreti içindeyiz.