Namazın hukuku

Bediüzzaman'ın, İngiliz işgali altındaki İstanbul'da neşrettiği Hutuvat-ı Sitte kitapçığıyla Kuva-yı Milliye aleyhindeki İngiliz propagandalarını çürüterek Millî Mücadeleye verdiği tarihî desteği takdirle takip eden Ankara erkânının ısrarlı davetleri üzerine gittiği yeni başkentte TBMM'nin resmî hoşamedi töreniyle karşılandığı ve alkışlarla kürsüye çağrılarak dua ettiği malûm.Sonra namaza karşı lâkaytlıklarını gördüğü milletvekillerini on maddelik bir beyanname ile uyardığı ve bundan rahatsız olan M. Kemal'in "Biz sizi yüksek fikirlerinizden istifade etmek çağırdık, siz namaza dair şeyler yazıp aramıza ihtilaf verdiniz" şeklindeki itirazına "Paşa, paşa! Kâinatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır" cevabı da. Millî Mücadelenin zaferle sonuçlandığı ve en önemli gündemin yeni kurulacak devletle ilgili meseleler olduğu bir ortamda elbette ki bunları da ihmal etmeyen Üstadın bilhassa odaklandığı konular iman ve namazdı. "İmanın erkânına ilişecek" dediği "müthiş zındıka fikri"ne karşı, daha sonra genişleterek Türkçe kaleme alacağı Tabiat Risalesinin özetini Arapça yazıp bastırması bundandı. Aynı Risalede "Allah'ın bizim namazımıza ne ihtiyacı var" sualini cevaplandırması da. Çünkü insanın yaratılış sebebi ve hikmeti bunlardı: Allah'a iman ve ibadet etmek... Risale-i Nur'daki ifadelerle: "İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi Hâlık-ı kâinatı (kâinatın Yaratıcısını) tanımak ve Ona iman edip ibadet