Muhabbet fedaîliği

Kur'ân'ın rehberliğinde ve Hz. Peygamberin (asm) önderliğinde kurulan ve bütün mü'minleri içine alan ittihad-ı İslâmın ne şekilde hayata intikal ettirileceğinin prensipleri ortada.

Bu çerçevede mü'minlere düşen en önemli görevlerden biri, ilme, hürriyet ve meşverete sarılıp, bu ittihad manasını bir an önce tesis ve tahakkuk ettirmek için gayret göstermek.

Esasen, başka hiçbir sebep ve gerekçe olmasa bile, inançlarımız bize sevgi ve kardeşlik yolunu gösteriyor.

"Muhabbetin sebepleri iman, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nuranî, kuvvetli zincirler ve manevî kalelerdir" diyerek bu sevginin iç içe geçmiş halkalarını sıralayan ve dahası, eserlerinde kâinattaki bütün varlıklara "kardeş" gözüyle baktıracak bir imanı anlatan Said Nursî, "Benim mezhebim muhabbete muhabbet etmektir, husumete husumet etmektir. Yani dünyada en sevdiğim şey muhabbet ve en darıldığım şey de husumet ve adavettir (düşmanlıktır)" sözüyle muhabbet ve husumet duygularının asıl adreslerinin bizatihî kendileri olduğunu ifade etmek suretiyle de bizlere çok orijinal bir hayat prensibi veriyor.

"Biz muhabbet fedaîleriyiz, husumete vaktimiz yoktur" sözü, işte böyle derin, kapsamlı ve kucaklayıcı bir sevgi felsefesinin çarpıcı ve vurucu ifadesi.

Gerçek şu ki, yaşadığımız dünyada eksikliği en çok hissedilen değerlerden biri muhabbet.

Sevgiyi, sadece aşk romanlarıyla filmlerinde işlenen romantik, ütopik ve hayattan kopuk uçuk bir kavram ve fantezi olarak değil, gerçek hayatta bilfiil hissedilen, yaşanan ve paylaşılan bir değer olarak özümseyip hayatımızın her safhasına nüfuz ettirmeye çok ihtiyacımız var.