Meclis hâkim, hükümet hizmetkâr

Bediüzzaman İkinci Meşrutiyet'in ilanının 3. gününde Sultanahmet meydanında düzenlenen mitingde irad ettiği ve bilâhare Selanik'te tekrarladığı "Hürriyete Hitap" nutkunda diyor ki:

"Bu zamanda revâbıt-ı içtima sosyal bağlar o kadar tekessür etmiş çoğalmış ve levazım-ı taayyüş maişet ve geçim için gerekli şeyler o derece taaddüt etmiş çeşitlenmiş ve semerat-ı medeniyet medeniyetin meyveleri, ürünleri o kadar tefennün etmiş farklı ilimlere ve uzmanlık alanlarına konu olmuş ki, ancak yalnız kalb-i millet hükmünde olan Meclis-i Meb'usan ve fikr-i ümmet makamında olan meşveret-i şer'î ve seyf ve kuvvet-i medeniyet medeniyetin gücü ve kılıcı menzilinde bulunan hürriyet-i efkâr fikir hürriyeti o devleti taşıyabilir ve idare ve terbiye edebilir."

Burada, yeni çağda devletin dayanacağı üç temel direği Meclis, meşveret ve fikir hürriyeti olarak sıralıyor Said Nursî. Seçilmiş vekillerden oluşan Meclisi milletin kalbi olarak nitelerken, ümmetin ortak fikrinin orada yapılacak meşveretle ortaya çıkacağını, bu meşveretin doğru ve sağlıklı neticeler üretebilmesinin en önemli şartının da fikir hürriyeti olduğunu söylüyor.

Bunlar iç içe diyebileceğimiz derecede irtibatlı ve birbirini tamamlayan esaslar.

Çağdaş devlet şahsa değil, Meclise dayalı bir sistemle yönetilir. Bu Meclis, ülke meselelerini istişare ederek sonuca bağlar ve sorunları çözer.