Maksatta ittifak
Birinci İhlâs Lem'ası'ndaki şu vurgulu ifadeler de baştan beri işlemeye çalıştığımız manaları tamamlayıp taçlandırıyor:
"Bütün hissiyatınızla, ehl-i dünyadan daha şiddetli bir surette meslektaşlarınızla ve dindaşlarınızla ittifak ediniz, yani ihtilâfa düşmeyiniz. 'Böyle küçük meseleler için kıymettar vaktimi sarf etmektense, o çok kıymetli vaktimi zikir ve fikir gibi kıymettar şeylere sarf edeceğim' deyip çekilerek ittifakı zayıflaştırmayınız. ünkü bu manevî cihadda küçük mesele zannettiğiniz, çok büyük olabilir. (...) Ehl-i hakkın mağlûbiyeti zamanında, (...) küçük bir meseleye sarf olunan senin kıymettar bir günün, (...) bin derece kıymet alabilir, bir günün bin gün olabilir."
Zira rıza-yı İlâhî çerçevesinde, zerreyi yıldız gibi yapabilecek önem ve değerde bir görev bu.
Dolayısıyla, kendi hizmet ekolümüzün dairesi içinde fert fert birbirimizle olan ilişkilerimizden başlayıp, sair hizmet ekolleriyle irtibatlarımıza ve dünya ölçeğindeki Müslümanlarla her seviyedeki bağlarımıza kadar uzanan halkalardaki tavır, duruş ve yaklaşımlarımızı, Said Nursî'nin "İttihad-ı İslâm'ın tam zamanı geliyor" tesbiti çerçevesinde yeniden yorumlayıp dizayn etmemiz gerekiyor.
Bu dizayn sürecinin, âfâkî ve hayalî ütopyalara sapmadan, gerçekçi bir zemin ve çizgide doğru ve dengeli bir yaklaşımla yönetilmesini sağlayacak ölçü ve parametreler yine Risale-i Nur'da.
Meselâ ittihad-ı İslâm'ı illâ bütün cemaat, tarikat ve hizmet ekollerinin tek bir çatı altında organik bütünleşmesi şeklinde anlamak yanlış. Böyle birşey fıtrata da, sosyal gerçeklere de aykırı.