Terörü bitirmek Türkiye için bir hayat-memat meselesi.
Yıllardır akan ve gencecik insanları aramızdan çekip alan kan durmalı, anaların gözyaşı dinmeli, hasret kalınan barış ve huzur sağlanmalı, herkes güven içinde aslî gündemine yoğunlaşarak yoluna devam edebilmeli.
Bunca yıldır huzurumuzu, enerjimizi, kaynaklarımızı tüketen bu kanlı fitne artık sona erdirilip tarihe karışmalı. Ve bunun için, herkes iyi niyet ve samimiyetle elini taşın altına koyarak üzerine düşenleri yerine getirmeli. Görevini yapmayıp yine gerilim siyasetleriyle vakit geçirmeye kalkanlara da prim verilmemeli.
Akan kanı durdurmak ve anaların gözyaşını dindirmek... Bunlar herkesin ortak dileği, ama nasıl olacak
Burada hem devlete, hem de vaktiyle "devlet adına" yapılan haksız uygulamaların mağdur ettiği kesimlere düşen görevler var.
Said Nursî, "Husumet derdiyle mültehap (iltihaplı) bulunan vücuda, iltihabı tezyid eden (arttıran) Hamidîlik icra etmek, acaba tedavi mi, yoksa tesmim (zehirlemek) midir, melekülmevte (ölüm meleğine) yardım etmek midir" (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 211.) sualiyle, askerî operasyonlara münhasır bir mücadele yönteminin terörü daha da azdıracağına dikkat çekiyor.
Bu mücadelenin mağdurları ise iki kesimden oluşuyor: şehitlerin aileleri ve teröristlerin aileleri.
Evlâtlarını kurban vermiş olan bu aileler ve bilhassa anneler, birbirinin acısını en derin şekilde anlayıp hissedebilecek ve paylaşabilecek durumda olan insanlar. Onların, "Artık bu kan dursun, çocuklarımız ölmesin, anneler ağlamasın!" talebiyle ortaya koyacakları ortak bir irade ve inisiyatif, çözüm ikliminin oluşmasına en büyük katkıyı sağlar.