İsrail'e karşı tarihî hamle

Hamas'ın 7 Ekim saldırılarını bahane ederek Gazze'ye yönelik katliamlarını bir kez daha tırmandıran İsrail'in aylardır hız kesmeden sürdürdüğü bu vahşet karşısında, önceki benzerlerinde olduğu gibi dünya yine cılız ve yetersiz tepkilerle yetinirken, en esaslı hamle Güney Afrika'dan geldi.

Çoğu ülkenin ve bilhassa İslam dünyasının yine rutin "Şiddetle kınıyoruz, uluslararası toplumu göreve çağırıyoruz" açıklamaları yapmanın ötesine geçemediği, BM başta olmak üzere uluslararası kuruluşların elinden birşey gelmediği ve Güvenlik Konseyinin de ABD vetosu sebebiyle ateşkes çağrısı bile yapamadığı bir ortamda Mandela'nın ülkesi inisiyatif aldı ve BM Soykırımı Önleme Sözleşmesine dayanarak İsrail'e "soykırım davası" açtı.

Böylece Türkiye başta olmak üzere Sözleşmeye imza koyup taraf olan ülkelerin hiçbirinin at(a)madığı çok önemli bir adımı atarak, İsrail'e anladığı dilden etkili bir çıkış yaptı.

Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanında açılan ve görülmeye başlanan dava için mahkemeye sunduğu 84 sayfalık dilekçesinde "İsrail'in eylemlerinin millî ve etnik açıdan Filistin halkının bir parçası olan Gazzeli Filistinlileri yok etmek üzere özel bir niyet taşıdığını ve bu yönüyle soykırım karakterinde olduğunu" vurgulayan Güney Afrika, İsrail hükümetinin Gazze'deki uygulamalarını kendi ülkesindeki "apartheid (ırk ayrımcılığı) rejimi"yle kıyaslıyor.

Bu kıyaslama çok dikkat çekici ve önemli. Çünkü ırkçı rejimin yıllarca zindana hapsettiği Mandela'yı barışçı bir mücadele ile hürriyetine kavuşturup devlet başkanlığına taşıyan Güney Afrika, kendi ülkesindeki "soykırım" uygulamalarıyla da hesaplaşmayı başarabilmiş ve o açıdan İsrail'in kullanıp istismar edebileceği hiçbir defo kalıntısı bırakmamış. Bunun verdiği özgüvenle de İsrail'in üzerine cesaretle gidiyor.