İslâm birliğinin anahtarı
Üstad Bediüzzaman'ın, dinle bilimi, vahiyle aklı buluşturup kaynaştıran, medeniyetleri buluşturan, Avrupa'yı Kur'ânî değerlerle tanıştıran, ırkçılığı reddedip kardeşliği esas alan, cehalet, fakirlik ve ihtilafı eğitim, kalkınma ve ittifakla ortadan kaldırmayı öngören Medresetüzzehra projesi, devrin Osmanlı idaresine ilettiği 1900'lü yılların başında, veya en azından DP iktidarının yöneticilerine yazdığı mektuplarla bir kez daha gündeme getirdiği 1950'li yıllarda onun tarif ettiği şekilde kurulmuş olsaydı, gerek Türkiye'de, gerekse bölge ve dünyada sonuçları nasıl olurdu, hayal etmeye çalışalım:
Bu üniversitenin temel değerleri, orada tahsil görecek nesiller vasıtasıyla Türkiye'nin yanı sıra Irak'ı, Suriye'si, Ürdün'ü, Filistin'i, Suudî Arabistan'ı, Körfez ülkeleriyle Ortadoğu'ya; Kuzey Afrika'da Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas şeridine; İran, Pakistan ve Afganistan'a; Orta Asya ve Kafkas cumhuriyetlerine taşınmış olsaydı.
Bu geniş coğrafyada doğup büyüyen nesiller Medresetüzzehra modeliyle yetişip kaynaşabilselerdi ve bu tezgâhtan geçenlerin en azından bir kısmı ülkelerinin kaderinde söz sahibi olacak konumlara gelseydi, bugün Türkiye ve diğer ülkeler çok daha farklı bir durumda olmaz mıydı
Dinle bilimi kaynaştıran; demokrasiyi, hak ve hürriyetleri özümsemiş; sivil toplum bilincine sahip; en az bir ortak dille iletişim kurabilen İslâm toplumlarında diktatörlüklerden, terörden, yoksulluktan, yolsuzluktan, dağınıklıktan eser kalır mıydı