İhtilâfları bitirmek için
Haktan sapan bâtıl mezheplerin ortaya çıkmasında iki taraflı hatalar söz konusu.
Bu hatalardan biri, dayandıkları "kayıt ve şartlarla sınırlı bir doğru"yu, o kayıt ve şartları yok sayarak genelleştiren o mezhep mensuplarınca yapılırken, haklı olan görüşü savunanlar da, farklı fikirdekileri baskı altına alıp dışlamak suretiyle diğer hatayı isliyorlar.
Neticede belki hak müdafaa ve muhafaza edilmiş oluyor, ama karşılığında ehl-i hak cephesinde gedikler açılıp zayiat verilmesi pahasına.
Oysa, bir dane-i hakikatten yola çıkıp sapma riskine maruz kalanlar da, hakkın müdafaası adına onlara tavır koyanlar da, muhakeme, yaklaşım, tavır ve üslûplarında daha dengeli ve mutedil bir çizgi takip etmiş olsalar, belki o ihtilâflar olmayacak veya olsa bile fazla büyüyüp derinleşmeyecek.
Bâtıl mezheplerin ortaya çıkışını, aktardığımız iki önemli sebebe bağlayan Said Nursî'nin, bunlar için tekrar Ehl-i Sünnet ve Cemaat çizgisine dönüş yolunun açık olduğunu vurgulaması da çok dikkat çekici ve anlamlı.
"Meşrutiyet-i ilmiye ilimde demokrasi hakkıyla teessüs etse kurulsa, meyl-i taharrî-i hakikatin gerçeği arama meylinin imdadıyla, fünun-u sadıkanın muavenetiyle doğru fenlerin yardımıyla, insafın yardımıyla, şu firak-ı dâlle dalâlete sapmış fırkalar Ehl-i Sünnet ve Cemaate dahil olacakları kaviyyen me'muldür kuvvetle ümit edilir" sözleri, bunun açık bir ifadesi.
Yani, hakkı savunurken, bizim hak anlayışımıza ters gibi görünen fikirlerde dahi bir "dane-i hakikat" olabileceğini dikkate alarak ortaya konulacak insaflı ve dengeli bir tavır, muhtemel yeni ihtilâfların önünü keseceği gibi, istibdad-ı ilmînin sebebiyet verdiği eski ihtilâfları izale ve tamir ederek hak noktasında yeniden ortak çizgide bir araya gelip bütünleşmenin de yolunu açıyor.