Hukukun sesini yükseltmek için

Tek adam rejiminde ayyuka çıkan hukuk ihlallerine karşı hukukun sesinin çok daha fazla yükseltilmesine ihtiyaç var.

Bilhassa 15-20 Temmuz sürecindeki tavrı haklı eleştirilere konu olsa da, Can Atalay krizinde hukuk temelinde bir duruş ortaya koyduğu için iktidarın hışmını çeken AYM'nin, Başkan Zühtü Arslan'ın ağzından sâdır olan mesaj ve ikazı bu bağlamda önemli ve değerli:

"Hiç kimsenin AYM kararlarını beğenme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak beğenmesek de bir hukuk devletinde bu kararlara uyulması anayasal zorunluluktur. Nihaî yetki AYM'ye verilmiştir. Anayasamızın 153. maddesine göre AYM kararları kesin olup yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Görüş farklılıklarının bulunduğu gerekçesiyle AYM kararlarına uyulmamasının hiçbir anayasal ve yasal zemini yoktur."

AİHM'in geçen yıl 26 Eylül'de açıkladığı, o günden bu yana Türkiye'deki yargı makamlarının renk vermediği, bazı mahkemeler atıfta bulunmadan gereğine uygun karar verirken bazılarının savunmalarda hatırlatılmasına rağmen dikkate almamaya devam ettikleri Yalçınkaya kararı için Türkiye Barolar Birliğince hazırlanan rapordaki şu tesbitler de çok önemli:

"AİHM'nin 17 hâkimden müteşekkil en üst yargı birimi olan Büyük Daire tarafından tesis edilen Yüksel Yalçınkaya kararı kesindir. Bu karara karşı herhangi bir itiraz yolu mevcut değildir. Türkiye'nin, AİHM'in Yüksel Yalçınkaya kararında tesbit ettiği yapısal sorunları ortadan kaldıracak mahiyette (yargılamanın iadesi ve hâlihazırda derdest olan yargılamalar açısından içtihat değişikliği gibi tedbirler dahil olmak üzere) genel bir çözüm tesis etmesi AİHS m. 1 ile m. 461 hükümlerinin de bir gereğidir. Türkiye'nin, AİHS'ye taraf olduğu sürece, aleyhinde tesis edilmiş bir AİHM kararını, uluslararası hukukun gereklerine uygun olarak uygulamak dışında bir seçeneği bulunmamaktadır."