Hem demokrasiye, hem hukuka darbe

Can Atalay'ın milletin oylarıyla kazandığı milletvekilliğinin, yine milletin oylarıyla seçilen Mecliste AKP-MHP oylarıyla düşürülmesi, bu yönüyle millet iradesine ve demokrasiye indirilmiş bir darbe.

Seçimin anlamını hiçe sayan ve seçmenin tercihini tanımayan bir zihniyetin marifeti.

Diğer örneklerini seçim kazanan başkanların kısa süre sonra azledilip yerlerine kayyım atamaları yapılmasında da gördük, görüyoruz.

YSK'nın aday olup seçime girmesinde yasal bir engel görmediği insanların seçildikten sonra ortaya atılan suçlamalarla görevden alındığı bir rejime demokrasi denilebilir mi

Atalay'a yapılanlar devam edegelen bu demokrasi ayıpları zincirinin son halkası oldu.

Olayın hukukî boyutunda ise, Atalay'ın seçildiği halde içeride tutulmaya devam edilmesini "siyaset yapma ve seçilme hakkı" ihlali olarak gören AYM kararının hiçe sayılması var.

Üstelik AYM bu kararı iki kez verdi.

Ama Atalay'ı mahkûm eden yerel mahkeme de, onun bu kararını onayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi de AYM'nin bu kararını tanımamaktaki ısrar ve inatlarından vazgeçmediler.

Konu Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kuruluna da götürülmedi. Buna karşılık Yargıtay Başkanı 3. Ceza Dairesinin kararına açıktan destek veren bir tavır ve yaklaşım sergiledi.

AYM'nin kararını "yok sayan," dahası karara imza koyan yüksek mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan bu tavır benzeri görülmemiş bir yargı krizine yol açtı.

Böylece anayasanın "AYM kararları herkesi bağlar" ve "Yüksek yargıda çıkacak ihtilaflarda AYM kararı esas alınır" hükümleri göz göre göre çiğnendi ve hadisenin "hukuka darbe" boyutu da bu şekilde gerçekleşti.