Helalleşemeden göçmek...

Mayısçı bir babanın kızı olarak Alev Alatlı, 90'lı yıllarda çıkan romanlarında laikçi-Kemalist şirretliğe karşı çıkan ve Said Nursi'nin maruz bırakıldığı haksızlıkları bir nebze de olsa dile getiren mesajlarıyla, o şirretliğin ağır bastığı dönemlerin mağduru olan dindar kesimlerin dikkatini çekmiş ve muhabbetini kazanmıştı.

AKP iktidarına ve Erdoğan'a verdiği destek de bir yere kadar yine laikçi-Kemalist muhalefete karşı o tavrın devamı olarak değerlendirildi.

Ancak Gezi olaylarıyla başlayıp 15-20 Temmuz'la devam eden süreçte bu tavır "her hal ve şartta kayıtsız şartsız bir AKP ve Erdoğan savunuculuğu"na dönüştü.

Daha doğrusu mutlak bir Erdoğan taraftarlığı haline geldi.

Bunun karşılığını Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödüllerinden birine layık görülmek suretiyle aldı. O ödül töreninde yaptığı konuşmadaki bir mesajı "Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır" idi. (Ki vefat haberi sonrasında bu konuşması yine çok paylaşıldı.)

Ama o konuşmayı dinleyenlerden ve alkışlayanlardan biri olan Erdoğan'ın gündeminde "helalleşme" konusu gerçek anlamıyla hemen hemen hiç yer bulamazken, "Cumhurbaşkanına hakaret" gerekçesiyle açılan davaların ve verilen mahkûmiyet kararlarının sonu gelmedi.

Helalleşmenin üstün olması gereğinden söz eden Alatlı da Gezi olaylarıyla başlayan süreçte Erdoğan'ın ve iktidarının hukuk ve demokrasiden uzaklaşmasını ve bu tercihin ürettiği hukuksuzluklardan kaynaklanan yaygın ve ağır mağduriyetleri hiç dert etmedi.

15-20 Temmuz sürecinde, OHAL döneminde ve tek adam rejiminde tırmanan vahim hukuksuzluklara da herhangi bir itiraz ve tepkisi olduğunu işitmedik.

Dahası, birinci yıldönümüne eriştiğimiz 6 Şubat depremleri sonrası yaşanan gecikme ve yetersizliklerin gündeme getirilmesi karşısında yine Erdoğan'ı "cansiperane" savunduğunu gördük.